Günlük yaşamımızda kullanılan, topluma şekil ve yön veren çok önemli üç kavram vardır: İtaat
(söz dinleme), Saygı (hürmet), Sevgi (muhabbet). Egemen güçler bu kavramları, kendi
anlayışlarına uygun yaşam tarzı belirlemek için kullanırlar:
Dogmacı, baskıcı (otokrat)
ve faşist düzenlerde, bireyler kuldur ve hakları yoktur. Bu kullar, var olan güce itaat etmek ve
kendilerine verilenlerle yetinmek zorundadırlar. Bu düzenin “kollayıp, koruyan hamileri”; istedikleri sayıda/biçimde/oranda/türde olanlara, istedikleri oranda hak(!) ve
özgürlük(!) sağlarlar. İtaat eden kişiler; kendisinin "hakları" olduğunu bilmez, emeği karşılığı kendisine
verilenleri de bir lütuf olarak kabul ederler (aslında bunların pek çoğu gerçekleri bilir
de sesini çıkaramaz). Kuşkusuz “itaat edenler kötüdür, suçludur” demek yanlıştır.
Fakat bu kişilerin, çaresiz ve bastırılmış kişilikleriyle, patlamamış bir yanardağa
benzedikleri de unutulmamalı.
Demokrasi ile yönetilen
toplumlarda tüm bireyler saygın, eşit haklara sahip ve eşdeğer kabul edilirler.
Böyle bir düzeni kurmak için de tüm bireylerin, karşılıklı olarak, birbirlerine saygı göstermesi esastır. Saygı
duyan kişi; insanları, çevreyi ve tüm
canlıları değerli varlıklar olarak gören, onların haklarını bilendir. Bu
bireyler özgürce düşünür ve emeğinin karşılığını ister.
Sevgi ise; varlığı ile hem
bireye, hem de topluma “huzur” verdiği için, herkesin ihtiyaç duyduğu bir duygudur. Ancak bireye özgü (has) bir duygu olan gerçek sevginin oluşması için, gönüllülük ve seçicilik esastır.
Özet: İtaat; dogma, otokrat ve faşist sistemlerin, ihtiyacı olan yönetebilme
anlayışı.../ Saygı; demokrasilerde, eşdeğerlilerin akıl, mantık, hoşgörü
ve işbirliği ile yaşamı kolay kılan anlayışı…/ Sevgi; bireyin gönüllü ve
öznel seçiciliğidir.
***
Değişik zamanlarda; İtalya,
Almanya, İspanya, Yugoslavya ve Türkiye'de iktidarı ele geçiren faşist
anlayışlar olmuştur. Bunlar; daha dün, arkadaş, dost, komşu ve ticari ilişkiler içinde olan
insanları, düşman haline
getirmiş… Haksız hukuksuz, ırkçı, köleci, sömürücü savaşlarla; coğrafi, tarihi
ve kültürel değerleri yok etmiş… Böylece milyonların; ölüm, kıyım, yıkım, büyük acılar ve göçler yaşamasına neden
olmuşlar. Düzenlerini uzun ömürlü kılmak için de, ötekiler yaratmak gerekmiş, bunu da; her bireyin/grubun/toplumun
farklılıkları, yaşam tarzları, inançları, ırkı, dili ve ortak değerlerini
hedef alarak yapmışlar...
İnceleyin, bakın, görün ve tanıyın; Benito Mussolini, Adolf Hitler, Francisco
Franco, Slobodan Miloseviç, Kenan
Evren ve ardılları olan günümüz zalimlerini. Onların yaptıkları ve
yaşattıklarını empati yaparak düşünün. Ve sorun kendinize: “Acaba yaşatılan tüm zalimlik ve
katliamların en etkili gücü nedir/kimdir?” Eğer sizin cevabınızı beklemeden:
"İtaat kültürü ile yetişenler, onların etkisinde kalanlar ve oluşan korku
ikliminde sessizce sırasını bekleyenler…" dersem bana kızmayın.
İnceleyip, tanıdıkça, tüm faşist anlayışların, “yerli
ve milli” olmayı esas aldıklarını ve çıkarlarına karşı gördüklerini, “öteki/düşman/vatan haini”
ilan ederek yok etmek istediklerini görür/anlarsınız. Çünkü bu tür ayrıştırmalarla sanal düşmanlıklar yaratmak; tüm köleci, sömürücü, sömürgeci ve faşist sistemlerin
yaşam kaynakları, ortak felsefeleridir.
Eğer, gördüğünüz, duyduğunuz veya yaşadığınız bir ülkede “korku
iklimi” yaratılmış, bilim ayaklar altına alınmış, beyin göçleri
yaşanmış, hak, hukuk adalet kalmamışsa… Bilin ki orada; insanlar “öteki/düşman/vatan
haini” olarak ayrıştırılmış, böylece nice, nice katliam, yolsuzluk, hırsızlık halı
dibine süpürülmüş demektir.
Eğer, bazı ayıpları
gizlenemeyecek kadar açık ise, o zaman da; “Bu bilgiler yasal yoldan ede edilmediği için, yok hükmündedir!” diye
bağırırlar. Zaten, vicdan sesleri baskılanmış, susturulmuş olarak itaat eden sessiz
çoğunluk hemen; “Bunlar, bal tutanın (iş
yapanın) parmak yalamalarıdır” deyip
kutsar, apak eder onları.
***
2 Eylül 2013'de “Anadolu
Liseleri Neden Kimsesiz Kaldı? Ya İmam-Hatipler!...” başlıklı ve istatistiklere dayalı uzun bir yazı
yazmıştım. tıklayınız
Sonraları da, topluma
dayatılmak istenen “İmam Hatip Eğitim Sistemi”nin
tuzaklarla dolu olduğunu anlatan çok yazı yazdım. Muhalefeti ve sessiz sedasız
izleyicileri çokça eleştirdim. Bazı dostlarım da bana; “Bu konuyu çok fazla kafaya takmışsın”
anlamına gelen eleştirilerde bulundular. Evet, o dostlar haklı galiba...
Çünkü benim karşı çıktığım “İmam Hatip Eğitim Sistemi”; sorup, sorgulamayı yasaklayan, ötekiler yaratıp, onlara "cihat" açan, “kendisi gibi” olmayana saygı duymayan ve otoriter güce itaati esas alan nesiller yetiştirmeyi amaçlıyor.
İşte bunun için, “Bu konuyu çok fazla kafaya takmalıyız”
İşte bunun için; toplumu düşman parçalara ayıran, bu sistemin
yerine, demokratik, laik, çağdaş bir sistem kuracak acil çözümler aramalıyız.
Çünkü bu sistem, hem çocuklarımızın, hem de ülkemizin geleceğini karanlıklara
taşıyor.