algı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
algı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2023 Cuma

Etik ile Önyargılar


Bugün bazı bilimsel ve insani kavramların ağırlıklı olduğu bir yazı yazmak istiyorum. Dilerim ki bu amacıma ulaşırım. 

'Etnoloji'; insanların yeryüzüne dağılışını ve etnik gruplara ayrılmasını inceleyen bilim dalıdır. Toplumları oluşturan milletlerin; biyolojik-fiziksel, ırk kökeni, tarihsel türeyiş, dağılış, töre, dil, kültür durumlarını inceler, araştırır ve karşılaştırır. 

2015 yılında etnoloji kaynaklarında; dünyada 208 ülke, 7,472 dil-lehçe olduğu bilgisini paylaşılmıştır.

Bu ansiklopedik bilgiyi sunduktan sonra, biraz da dünyadaki çok dilli, çok kültürlü ortak yaşamı, kolaylaştıran ya da zorlaştıran bazı kavram, anlayış ve uygulamalara bakalım.

Etik; dünyadaki ortak değerler sisteminin adıdır.

Etik; din ve otoriteden etkilenmeyen, inanç, ırk, cinsiyet ayrımı yapmayan, sevinçleri ve acıları ortak kılan, herkesçe 'doğru' sayılan duygusal anlayış ve eylemler bütünlüğüdür.

Etik anlayış; 6-7 Şubat Depreminin hemen sonrasında, dünyanın her yerinden ülkemize gelerek, depremzedelere el uzatmaktır.

Etik değerler; itiraz edilmeden evrensel düzeyde kabul görür ve ayrım yapmaksızın herkesi kucaklar.

Etik değerlerin amacı; dünyadaki çok dilli, çok kültürlü insan çeşitliliği için barışçı, daha yaşanır, daha kolay, daha insani bir yaşam kurmaktır...

Ancak dünyada, etik değerleri önemsemeyen, sadece belli bir grubun çıkarını önceleyen, önyargılarıyla toplumsal ve bireysel davranışlarda bulunanlar da vardır.  

Bunlar; insanlığı düşünmeyen; 'bize-bana yetsin yeter' diyen; ırkçı, bencil anlayışı olan kişi, grup ve yönetimlerdir. Bu anlayışla yola çıkanlar, taraftar kazanmak, sorunsuz olarak hedefe ulaşmak için de 'algı' ve 'önyargılar' üretir, bunlarla da insanları düşmanlaştırıp çatışırlar.

Bu düşmanlık ve çatışmaları, dünyanın uzak yerlerine gitmeden, coğrafyamızı  paylaştığımız ülkelerde de sık sık görürüz. İran-Irak-Suriye yani bildiğimiz, hem yönetim hem de demokrasi anlayışlarını pek beğenmediğimiz komşu ülkeler. İşte bu ülkelerde yaşayan Kürtlerden biraz söz edeceğim. Sonra bu bilgileri, yoğun bir Kürt nüfusun yaşadığı Türkiye'mizin gerçekleriyle de karşılaştırmak istiyorum. 

Birincisi: 

Etnolojik ve sosyolojik bilgilere göre: Dünyanın en eski halklarından olan Kürtlerin  toprakları çıkar savaşları sonunda dört parça olarak: İran, Irak, Suriye, Türkiye arasında paylaşılmıştır. Ve bu topraklarda 70 milyon Kürt yaşamaktadır. Kürtler bulundukları her dört ülkede de yıllarca baskı görmüş, haksız-hukuksuz uygulama ve çatışmalar sonunda da çok sayıda can ve mal kaybı vermişlerdir. 

İkincisi: 
  • İran'da Farslar, Irak ve Suriye'de ise Araplar çoğunluk nüfustur. Her üç ülkede de; Kürt nüfus çokluğu ikinci sırada ve ayrıca başka dili, inancı olan pek çok halk yaşamaktadır. 
  • Üç ülkede de Kürtlerin oturdukları topraklar: Kürdistan, oturulan köy-kent adları de Kürtçedir. 
  • İran-Irak-Suriye'de Kürtler anadillerinde konuşurlar ve Okullarda Kürt alfabesiyle öğretim yapılmaktadır.  
  • İran'da 1974 yılında açılmış Kürdistan Üniversitesi, Irak'ta: 1968 yılında açılmış Selahattin Üniversitesi, Suriye'de: 2016 yılında açılmış Rojava Üniversitesi bulunmaktadır. 
Üçüncüsü: 

Türkiye'de çoğunluk nüfus Türk, ikinci sırada ise 20 milyonu aşan Kürtler almaktadır. Fakat, Türkiye'de egemen olan ‘tekçi’ anlayışı, 20 milyon Kürt vatandaşın okullaşma-anadilde eğitim-öğretim haklarını engellenmektedir. 

Şöyle ki: 
  • Kürtçe eğitim-öğretim görmek, konuşmak, şarkı türkü söylemek yasaktır.  
  • Mecliste bir vekilin Kürtçe dilinde söylediği bir kaç cümle kayıtlara: 'bilinmeyen bir dilde yapılan konuşma' olarak geçmektedir. 
  • Resmi dairelerde Kürtçe konuşmak yasaktır.
  • Çocuklarına Kürtçe isim verme yasaklanmış, yüzyıllardan beri Kürtçe olan köy, mahalle, kasaba, şehir, dağ, tepe, ova ve nehir adları yasaklanmış, yerine Türkçe isimler verilmiştir. 
  • Türkiye'de Kürt, Kürdistan Amed yoktur!. Onlar, Orta Asya'dan gelen Türk'tür dediler!   
  • Bu tür uygulamalara itiraz eden ya da hak isteyenlere: hain, bölücü, terörist diyerek en ağır cezalar verdiler ve vermekteler.  
  • Türkiye'de herkes Türk'tür ve herkes Türkçe konuşacaktır!  
  • Kürtleri çağrıştırıyor diye trafik ışıklarını, gökkuşağı renklerini, alfabenin Q-W-X harflerini bile yasakladılar! 
SONUÇ: 

Yazının giriş bölümünde dünyada: 208 ülke, 7,472 dil-lehçe olduğu belirtilmişti. Bu ülkelerin pek çoğunda birden fazla resmi dil vardır ve her çocuk-genç anaokulundan başlayarak üniversiteye kadar anadilinde eğitim almaktadır. Ayrıca çocuk ve gençlerin de çok dilli bir eğitim almasına özen gösterilmektedir. 

Çünkü çağdaş eğitim anlayışı, her kültürü kendi özgünlüğü içinde saygın görmekte ve çok dilli, çok kültürlü olmayı da bir zenginlik saymaktadır. 

Unutulmaması gereken bir gerçek de; farklı kültürlere verilen önem o ülkede iç barışı sağlar, karşılıklı sevgi, saygı, dayanışma ile birlik ve beraberliği geliştirir. 
 
Zaten demokrasilerde en önemli ölçü: o ülke yaşayanlarının eşit vatandaşlık hak ve özgürlüklerine sahip olmasıdır. Ve Türkiye Kürt vatandaşlarına bu hakları vermiyor. Oysa, anadil kültürün şah damarıdır, eğer bu damar tıkanıp işlemez olursa o kültür de yok olur.  

Türkiye, eğer yüz yıl önce başlattığı, şimdi de sürdürüldüğü Kürt dili ve kültürü karşıtı politikasını terk etmezse, gelecekte bu kültür yok olacaktır!

Eğer Türkiye bir demokrasi ülkesi ise; Kürtlerin vatandaşlık hak ve özgürlüklerini tanımalı, uyguladığı tüm baskı ve engellere de hemen son vermelidir. 

Ey kendisini demokrat, sosyal demokrat, hümanist, sosyalist sayan sevgili dostlarım, şimdi de sözüm size: 

Lütfen yıllardan beridir damarlarımıza şırınga edilen algılar ve bu algıların yeşerttiği önyargılara karşı çıkınız. Ve insanlarımızın çok dilli, çok kültürlü olmasını da bir zenginlik sayınız. Evrensel etik değerlerin yaygınlaşmasını sağlayınız.

Hep birlikte ve sevgiyle, saygıyla, dostlukla kalalım. 

 Emin Toprak - DOSTÇA

         Diğer yazılarım için tıklayınız  

12 Kasım 2021 Cuma

Demokrasi Zirvesi

Tek kişinin yönetimindeki AKP, iktidar oluşunun 19 yılını bitirdi, fakat hem çok yorgun hem de takatsiz bir durumda. 

Çünkü iktidar olduğundan beri tüm toplumu kucaklamak yerine, sadece taraftarlarından yana oldu. Hukuk kuralları ile yönetme yerine taraflı keyfi buyruklarla yol almayı seçtiBu anlayış ve uygulama sonucu halk kutuplaşıp ayrışınca desteğini önemli oranda kaybetti. 

Bugünlerde de yaptıklarının faturaları ile karşılaştığı için zor günler yaşıyor. 

Aslında yaşadığı zorluklar ilk değil. 2015 seçiminde iktidar olma çoğunluğunu kaybedince, ülkede başlattığı korku ikliminden beridir, böylesi zorlukları hem içeride hem de dışarıda sıkça yaşıyor. 

Fakat iktidar, ne zaman ülkede sosyo-ekonomik sorunlar zirve yaparsa, ne zaman ülke dünyada yalnız kalıp istenmez olursa, ne zaman ki iktidarı için bir ikbal korkusu oluşursa, işte o zaman milliyetçilik limanına sığınır. 

Bu korunaklı ve güvenli limanda; "Söz konusu vatansa..." ile başlar, "Vatan! Millet! Sakarya!" naralarıyla sürüp gider hamaset nutukları. Bu limanda, düşünmeyen ('düşündürülmeyen' demek daha doğru) çoğunlukları toplamak oldukça kolaydır. Çünkü bu limanda; olan olmuş ve unutulmuş, kırılan kol yen içinde kalmış, soru sormak, sorgulamak, düşünmek ve mantık yok olmuştur artık. 

Kısacası, halk algılarla kandırılmış gündem ise değişmiştir. 

Kandırılmış halk, şimdi kışkırtılmış bir coşkunun kısa süreli etkisiyle, Donkişot misali sanal "iç ve dış düşmanlar" ile vuruşmaya hazırdır artık.  

Algıların yönettiği bu sanal alandan ayrılıp, biraz da gerçek hayatta yaşananlara bakalım:

Gerçek hayatta algılar az, olgular ise çoktur. Gerçek hayatta; açlık, işsizlik, sömürü, sel, yangın, fırtına, işkence, ölüm, talan..., çetelerin oluşturduğu olgular vardır. 

Ülke kaynaklarının talan edilmesi, laiklik, hak ve özgürlüklerin  yok edilmesi sürerken, ülke nüfusunun büyük çoğunluğu da hızla açlık sınırlarına  doğru yol alıyor! 

Nice farklı inancı yok sayarak, tek din, tek mezhepte toplama çalışmaları, zorunlu din dersini dayatmalarıyla, özgürlükler, eşit yurttaşlık ve laiklik yok ediliyor! 

İçişleri Bakanı muhtarlara; siz, yıkılması yasak olan yerleri gece yarısı olunca dozerlerle yıkınız, biz gündüz olunca enkazı temizletiriz, yasası da sonradan gelir diyebiliyor!

20 yıldan beri %49'u temsil eden muhalefetin verdiği hiç bir yasa tasarısı ve araştırma önergesi kabul görmüyor!

Uluslararası mahkeme kararlarını, Anayasamız kendi hükümlerinden bile üstün kabul ederken, yönetim "bunlar yok hükmündedir" diyerek uygulamıyor!

Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına uyacak kadar bile yetkisi, bağımsızlığı ve cesareti olmayan bir yargımız var!

Bu keyfi yönetim sonucu tabii ki dışarıdaki komşu ve uzak ülkelerle dostluğumuz büyük yaralar alır, tabii ki dünyada yalnız kalırız, bu anlayışla da "hukuka uy" diyen elçilere zeval vermeye çalışırız. 

Sonra da birileri: "Niçin ayıplarımızı, yolsuzluklarımız dışarı sızıyor, neden kırılan kollarımız yen içinde kalmıyor” diyebiliyor! 

Görüldüğü gibi 19 yıllık iktidarın neden olduğu ekonomik kriz ve yoksullaşma, artık gizlenemez bir hal aldı ve özgürlükler yok edildi. Ve barışçı olmayan dış politikaları da iflas etti. Bunun içindir ki son günlerde yine; yerli ve milli nutukları eşliğinde yeni teskereler hazırlanıp, milliyetçilik köpürtmesi başlatıldı. 

Eğer bunca oldu bitti karşısında bile hala susup: "Maşallah" diyen bir çoğunluk varsa, sizce orta yerde bir yanlışlık, bir tuhaflık yok mu? 

VAR! dediğinizi duyar gibiyim. 

O zaman Che Guevara gibi: "Özgürlüğün en büyük düşmanı halinden memnun kölelerdir." -desek bile, onları yok saymadan uyandırmalı, birlikte başarmak için adım atmalıyız. 

***

Ülkemizin yaşayanları olarak bizler, olup bitenleri, görüyor, yaşıyor, biliyoruz. Dışarıdaki birileri de bizi adım adım izleyip, gözleyebiliyor, bize dair karneler verip, raporlar yazabiliyor. Çünkü dijital çağa geçmekle dünya küçüldü.

Bakınız "bizi kıskananlar" neleri ölçmüş, neler demişler: 

  • “2020 Dünya Mutluluk Raporu” ile 156 ülke arasında Türkiye: 93.
  • "2020 Dünya Özgürlük Raporu” ile 195 ülke arasında Türkiye: 146.
  • "2021 Dünya Demokrasi Raporu" ile 179 ülke arasında Türkiye 149. olarak, 10 yılda en fazla otoriterleşen ülkeler arasında 3. olmuş. 
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) Başkanı Robert Spano: 2020'de AHİM'e; Rusya'dan 13.650 (%22,4), Türkiye'den ise 11.750 (%12,5) kişinin başvuruda bulunduğunu açıkladı (Türkiye'den başvurular bir yıl öncesine oranla: %27 artmış).

Ve ABD'de 9-10 Aralık'ta düzenlenecek olan 'Demokrasi Zirvesi'nin davetli listesinde bulunan 107 ülke arasında Türkiye bulunmuyor.

Belki, ülkemizde olup bitenlere ve yukarıdaki karnemize bakarak, belki, 10 Büyükelçinin bildirisi sonrasına misilleme olarak, Kim bilir, belki de ülkemizi teşhir etmek için bu ilk listeyi, bile isteye basına sızdırdılar. Belki... belki... 

Fakat bu davete niçin çağrılmadığımız henüz açıklanmadı. 

Ayrıca daha toplantıya günler var, belki bizi de çağıracaklar! 

...

Sonuç olarak bizi 'Demokrasi Zirvesi'ne davet etmediler!

Peki, Demokrasi nedir? 

Bir uzman görüşüne başvurmadan kısaca demokrasiyi: özgür ve eşit yurttaşlardan (halktan) demokratik seçimler sonucu alınan yetkiyi, onlar adına kullanmak, hukuk içinde yönetmek, hesap sormak ve hesap verebilir olmak olarak tanımlayabiliriz.  

Demokrasi için gerekli olanlar ise: 

  • Demokratik Seçim İklimi: Yarışanlara eşit koşullar sağlanması, görüşlerini özgürce dile getirmesi. 
  • Demokratik Seçim Ortamı: Oyların özgürce kullanılması ve sayım dökümün herkese açık ve hukuk içinde yapılması.
  • Demokratik Seçim Sonrası: Kazananların yasalara ve hukuka bağlı olarak çalışması.  

Şimdi de size yeni bir "belki" söyletecek bir soru: 

Acaba, yukarıda sıralanan demokrasi tanım ve gerekliliklerine uymadığımız için mi bu zirveye çağrılmadık? 

...

Belki de ülkemiz yeni bir çağrı alıp bu zirveye katılacak!

Ama bu 'Demokrasi Zirvesi'ne katılsak bile: 

Niçin zirveye çağrılan o 107 ülke arasında olmadığımızın ezikliğini hep yaşayacağız! 

Ülkemizi izleyip, gözleyip, değerlendirilenlere, ayıplı rapor ve karneler hazırlatan bu iklim ve olgular var oldukça... 

Biz ülkece özgüvensiz ve boynu bükük kalacağız! 


Emin Toprak - DOSTÇA

Diğer yazılarım için tıklayınız