Yerel ve milli olmak, her insanın yaşamında yer alan önemli bir psiko-sosyal süreçtir. Bu süreç; insanın atmosfer basıncı, ses, ışık vb. şoklar yaşadığı doğum
anıyla başlar. Çevresel etkileşim ve iletişimle sürüp gider.
Çocuk; yakınları ile
birlikte bulunduğu yuvada kendisini güvende hisseder. Ailesi ve yakın çevresinin
ortak değerleriyle tanışır, onları gözlemler, taklit eder, öğrenir ve yavaş
yavaş kullanmaya başlar.
Üç yaş ve sonrasında ise o çocuk;
artık çevrenin ilgi odağında ve hızlıca iletişim kurabilen bir “Ben” olmuştur. Çevresi ona hiç seçme fırsatı vermeden,
“bunlar da bizden” dercesine, gelenek, görenekleri ile birlikte; bir coğrafya,
bir soy, bir dil, bir din gibi "zorunlu kimlikler" verir. Artık o, bu
coğrafyanın, bu soyun, bu dilin, bu dinin, bu kültürün bir taraflısı ve savunucusudur.
İşte yerel ve milli olmak böyle başlar.
Demek ki; aynı coğrafyada bulunmak,
benzer sosyal, psikolojik, kültürel değerlerden etkilenmek, insanların dil,
inanç ve yaşam tarzını belirliyor. Bu dünyanın her yerinde
olagelen insani bir durumdur. İnsani olmayan ise, bu kimliklerin
ırkçı ve ayrıştırıcı bir araç haline getirilmesidir.
Ülkemiz bunu 16 Nisan
referandumunda yaşadı. AKP iktidarı ile küçük ortağı MHP, devletin tüm güç, araç ve olanaklarını kullanarak, kendileri gibi olmayan, kendi gibi düşünmeyenleri; “terörist/iç
düşman/vatan haini” ilan ettiler. Ana sloganları da “yerli ve milli” olmaktı.
Nefrete dayalı slogan ve algılarla bir korku iklimi oluşturulmuş ve toplum sindirilmişti (bu iklim halen devam ediyor). Böyle bir ortamda yapılan şaibeli seçim ile (atı alıp Üsküdar'ı geçerek) amaçlarına ulaştılar.
Şimdi de 2019 da yapılacak
seçimleri kazanmak için benzer ve daha yoğun çabalar içindeler. Sloganları da
aynı: “yerli ve milli” olmak… Hedeflerinde de yine; “iç düşman" ve "vatan haini” ilan
ettikleri “ötekiler” var.
***
Dağlar ormanlar, denizler, göller, ovalar, tarlalar, bahçeler, madenler, köyler, şehirler, okullar, atölyeler, fabrikalar, yollar… Bunlar, coğrafyamızdaki insan ve diğer canlılara yaşam kaynağı olan yerli ve milli değerlerimizdir.
Sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürmek için hepimiz el ele tutuşup bu değerlerimizi korumalı ve geliştirmeliyiz. İktidarların da birinci görevi budur.
Şimdi bakalım 17 yıllık AKP iktidarı, ne kadar yerli
ve milli:
Yurdun her bölgesinde
bulunan Sümerbank, Etibank, Telekom, Tüpraş, Petkim, Tekel, Elektrik vb. gibi
ekmek teknesi ve gözbebeği olan 135 kurum "kelepir arsa" fiyatlarıyla yandaşlara satıldı.
Madenler güvenliksiz olarak taşeron çalıştırıcılara
peşkeş çekildi. HES ve maden arama projeleri daha fazla kazanç için, ekolojik dengeleri bozdu. Buralarda doğa tahrip edildi, çalışan insanlar ve yakınları da; ölerek, aç-işsiz kalarak büyük sıkıntılar, büyük acılar yaşadılar.
Bizler, tarım ve hayvancılık ülkesi olmakla övünürken, dışarılardan; canlı hayvan, buğday, et, ot, saman alır olduk. Asırlık zeytinlikler yok edildi. Köyler boşaldı, şehirler yeşil kartlı gecekondularla dolup taştı, fakirler, Ramazan ayının "bedava" sofralarını bekler oldular.
Kentlerde; deprem toplanma
alanlarını, dere yataklarını, koru ve çayırları parsel parsel dağıttılar, zaten yetersiz olan yol,
su, kanallara çare bulacaklarına, dikey yapılaşma ile sorunları 3-4 kat daha da büyütüp kaos yaşattılar.
Emekçi çalıştırarak,
üretim sağlayan; tarlaları, bahçeleri, hayvancılığı, atölyeleri, madenleri, fabrikaları daha verimli kılmak yerine... Oraların kapatılıp, terkedilmesine seyirci kalıp, sadece şehirlere; yol, köprü,
tünel ve inşaat yapmaya odaklandılar. Sonra da halkla dalga geçercesine; “üç-dört yetmez, daha çok çocuk
yapın” demeye başladılar.
Çocuk ve torunları bile "dolar" ile borçlandırarak, yol, köprü, tünel, alan ve inşaat yaptılar. Ama borçlandırdıkları bu çocukların ihtiyacı olan; su, süt, ekmek, okul, iş ve güvenli bir geleceği hiç düşünmediler..
Çünkü onlar için sadece
ihaleler ve müteahhitler önemli idi.
Bugünlerde de 14 şeker fabrikasını pazarlamakla meşguller.
Bugünlerde de 14 şeker fabrikasını pazarlamakla meşguller.
Şimdi, satıldığında yaşanacak olan ticari ve yaşamsal hikayelere hiç girmeden sadece "kuşbakışı" bakalım, bu fabrikalara (Sayısal veriler; Özlem Yüzak-Cumhuriyet 2 Mart 2018):
“Satıyorum!... Sattım!...” demek?!…
Sizce yerli ve milli anlayış sahipleri, böylesi ekmek teknelerini hiç satar mı?
- 1575 köyün 47 bin 758 çiftçisinden pancar alınıyor.
- Pancar için 1.25 milyon dekar alan işleniyor.
- Bu fabrikalarda 4 bini aşkın emekçi çalışıyor.
- Yılda 7 milyon ton şeker pancarı işleniyor.
- 947 bin ton şeker, 2 milyon 74 bin ton yaş küspe üretiliyor.
- ...
“Satıyorum!... Sattım!...” demek?!…
Sizce yerli ve milli anlayış sahipleri, böylesi ekmek teknelerini hiç satar mı?