Dünya Kadınlar Günü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya Kadınlar Günü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2024 Cuma

Eş fakat eşit olamayan kadınlar


Kadın anadır. "Ana" ise doğanın ana belirleyeni, en başat öznesidir.

İnsanın varoluşunda da en önemli özne kadındır.

Kadın; doğuran, doyuran, koruyan, yönlendiren, emekle, sevgiyle, bir arada tutup yaşamı belirleyendir.

Kısacası: 'ana arı' olmadan yaşam olmaz ki!

Bugün: "Dünya Kadınlar Günü". Yaşanan 'acı' ve sevinçler toplumsal bellekte unutulmadan kalsın diye seçilir böyle günler.

8 Mart 1857 günü New York'ta unutulmaz büyük bir acı yaşanmıştır. Bir tekstil fabrikasındaki 40 bin işçi hak arayışı için grevdeyken... Polis, fabrikayı ablukaya alır, grevcileri, fabrikaya kilitler ve sonra da çok büyük bir yangın çıkar...

Sonuç olarak: çoğu kadın 129 emekçi yanarak can verir! (Bu katliamın bir benzerini biz de 2 Temmuz 1993'de Sivas Madımak Oteli'nde 37 canımız vahşice yakıldığında yaşamıştık... Unutmadık!)

İşte yakılan bu 129 can unutulmaz ve dünya çapında yıllarca saygıyla anılır. 

Sonraki yıllarda 8 Mart’ı esas alan iki karar alınır.

1. 1921'de Moskova’da Alman Marksist Clara Zetkin’in önerisiyle alınan: "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" kararı.
2. ⁠Birleşmiş Milletlerin 1977 "Dünya Kadınlar Günü" kararıdır.

Ben de bu iki kararı da saygın görüyor ve tüm kadınları, bu anlamlı gün nedeniyle kutluyor, onlara sevgi-saygı sunuyorum.

Hani; "Yergilerinizi bize, övgülerinizi de dostlarınıza yapınız." derler ya! Ben de sevgi-saygı-övgüyü çokça hak eden kadınlara, biraz da yergide bulunmak gerektiğini düşünüyorum (hem de bu günde!).

Toplumu ayakta tutan kadına erkek egemen anlayışla, kadına yönelik cinsiyetçi ayrımcılık, şiddet, cinayet ve haksızlık her gün artarak devam etmekte. Sorumlular önlem almak yerine susup seyirci kalmaktadır. Kadınların büyük çoğunluğu bu gidişi: 'kader' sayarak kabullenir, diğerleri ise sessiz-çaresiz olarak beklemede...

İşte yurdumuzdan sadece birkaç örnek:

*Türkiye, kadına yönelik şiddeti önlemek için "İstanbul Sözleşmesi" hazırlayan bir ülke iken, pişman olup imzasını çekti.
*Ve ülkemiz dünya kadın cinayeti sıralamasında, ilkler arasına girdi.
*2023 yılı içinde; 315 kadın cinayeti 248 şüpheli kadın ölüm olmuş. 
*Bir hafta önce yani 27 Şubat günü de 8 kadın hunharca katledildi!

Tabii ki, bizim bir de kadınlara dair gerçeklerimiz var. Asırlar, yıllar geçtiği halde yok edilmeyi ve yok sayılmayı kabullenip susuyor kadınlarımız.

Ve eğer, kadınlara mikrofon uzatır: "Neden, kadının adı var da hakları yoktur?" diye soracak olursanız:

Kimi: "Dinimiz, cennet anaların ayakları altındadır der!,
Kimi gözleri dolu dolu "Bilmiyorum!",
Kimi de "Kadınlarımız oy kullanıyor ya!...“
Ve benzeri çaresiz, yılgın, üzgün cevaplarla liste sürüp gider.

Eğer kadınlara:

"Eşit olmak sizin hakkınızdır. Hakkınızı birileri size ‘lütuf’ olarak vermesini beklemeyiniz. Birlik olup hakkınızı alıncaya kadar mücadele ediniz..." Derseniz, o zaman da: "Biz bilmeyiz ki..." Ve benzeri cevaplar verecek olan; bağımlı, özgün düşünmeyen, kararsız, ürkek... pek çok kadın görürsünüz.

* * *

22 gün sonra ülkemizin yerel seçimler var.

"Yerel Seçim" adından da anlaşıldığı gibi köy, mahalle, ilçe, il gibi tüm yaşam alanlarının halk tarafından seçilenlerce 'yerinden' yönetilmesini esas alan ve demokrasiyi var eden bir kavramdır.

Demokrasilerde kadın-erkek eşitliği vardır deriz ya, o halde soralım:

Yerel seçime karşı mısınız? -(Karşı olan pek yoktur.)

Yerinden yönetim olsun ister misiniz? -(Evet diyecek çok azdır.)

Kadın ile erkek eşit haklara sahip mi? - (Çok tartışmalı bir konu)..

Nüfusun yarısı kadın, 'yöneticilerin' hemen hepsi erkek!

Birçok ülkedeki sol-sosyalist-yeşil parti, 'eşbaşkanlık' uygulamasıyla bu eşitsizliğe son vermiştir.

Bizde 2014'te eşbaşkanlık kabul edilmiş ve sadece DEM parti ile mirasçısı olduğu partiler uygulamıştır. Tekçiliğe karşı çoğulculuğu yani demokrasiyi savunan eşbaşkanlık bir 'makamın'; eşit yetkili kadın-erkek birlikteliğinde yönetilmesidir.

Bu yönetim biçimi, tüm farklılıkları zenginlik sayar, çoğulculuğu, kadın-erkek eşitliğini ve kadınlara tüm görevlerde öncelik vermeyi savunur.

Peki, kadınların çoğunluğu örgüt ve partilerinden niçin eşbaşkanlık uygulamasını istemezler?

Neden yerinden yönetim ve eşbaşkanlık sözcüklerine bile karşıdırlar?

Tam da soruları sormuş ve kısa bir cevap arıyordum ki.. FLAŞ! FLAŞ!:

CHP Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Burcu Köksal:
"Seçildiğimde belediyenin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak" derken hemen yanında CHP lideri Özel vardır. Fakat, susar! Ancak Burdur’a varınca bu sözleri: “Sürçü lisan!” ilan eder.

Olan olmuş, bir kadına yakışmayan ‘faşist-eril’ sözler artık 'gündem' olmuştur!

Bizler bu ayrımcı, ırkçı, tekçi, üstenci sözlerin yabancısı değildik aslında. Bunlar medyada sık sık duyulan, söylenen, bilinen, tanıdık sözlerdi.

Medya bu sözleri 'bir ilk' sayıp 'gündem' yaptı, düşündürücü değil mi?

Oysa şimdi sözleri 'faşistçe' bulan medya; her gün üç-dört kiralık kişisine, DEM hakkında yalan, iftira, karalama yaptırdı ve hiç söz hakkı vermedi. Yetinmeyip o kiralık kişileri bakalım DEM'e kim daha çok hakaret edecek diye yarıştırdı.

Nereden nereye...

İşte bu medya tüm yaptıklarını unutmuş olacak ki, şimdi de kapıkulu olduğu rantçı sahipleri için bir 'fırsat' arayışında.

Doğrusu haftanın konusunu oluşturan bu sözleri duyunca ben de irkildim ve oturup araştırdım:

Burcu Köksal, 1980 faşist ikliminde doğmuş ve sözlerinden de anlaşılıyor ki, bu iklimin etkisinde kalmış bir avukatmış(!) (hukuk-etik ve faşizm nasıl uyuşur ki!). CHP'den dört dönemdir Afyonkarahisar milletvekili, TBMM'de grup başkan vekili hem de CHP Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı. Yani parti adına konuşabilecek önemli bir kimlik(miş).

Afyonkarahisar meydanında dili mi sürçtü yoksa bilinçaltı mı dile geldi konusu tartışılırken… Barış Yarkadaş, CHP Afyonkarahisar il başkanı ve çok partiliye bu soruyu sormuş.

CHP Afyonkarahisar örgütü kısaca: “Arkadaş, bizim anlayışımız bu!" demiş...

Başkan adayı bu sözleriyle; öfke ve kinini dile getirerek bir nefret suçu işlemiştir. Bu sözleri erkek egemen meydana; hoş görünmek için bile-isteye seçerek ve bilinçli olarak söylemiş....

Ve bu faşistçe sözleri meydandan coşkulu kabul ve alkış almıştır!

Durun bakalım bu faşist gidiş nerelere varacak ve nasıl duracak.

Burcu Köksal unutmasın ki, biz barışçı insanlarız, öfkelensek bile kin tutmayız ve kapılarımız da 'insan' olan herkese açıktır.

10 Mart 2023 Cuma

Kadın Tanrılardan Bugüne


8 Mart 1857'de ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları isteğiyle greve başlamıştır. Polis saldırıya geçerek grevci işçileri fabrikaya kilitler. Ve işçilerin kilitlendiği fabrikada çıkan yangın sonucu çoğu kadın 129 emekçi can verir. 

Bu insanlık suçu katliam, sadece kadınlara karşı değil, kadın-erkek ayrımı yapmadan tüm emekçilere karşı işlenmiştir. 

Emekçiler de dünyanın her yerinde bu kara günü yıllarca toplantı ve gösterilerle protesto etmektediriştir.

Birleşmiş Milletler ise ancak 1977'de aldığı bir kararla, 8 Mart gününü: "Dünya Kadınlar Günü" ilan etmiştir. 

Madem ki kadınlar günü, biz de biraz kadınları değersiz gören, 'hiç' sayan, öldüren, sömüren ve acılar içinde çaresiz bırakan erkek egemen anlayıştan söz edelim. 
 
Erkek egemenliği sadece bir ya da birkaç ülkede değil tüm dünyamızda var! 

Bu demek ki, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, yok sayılmış! 

Ancak bilinmesi gereken önemli bir sorun daha var, bu da: kadın nüfusun büyük çoğunluğu eşitsizlik ve haksızlıkları 'benim kaderim'  diye kabullenmiş olmasıdır. Bu durum da sorunun çözümünü engellemektedir.   

O halde kadını 'hiç' sayan 'erkek egemen' anlayış ile 'ben varım' diyemeyen 'kaderci kabullenmiş', sadece kadınlara değil tüm insanlığa zarar vermektedir.

Dedim ve kendime sordum: 

"Peki bu iki sorunun tarihsel temelinde neler var?" 

Konuyu araştırdıkça pek çok kaynak olduğunu görünce, ben de daldan dala atlayışla aşağıdaki özeti hazırladım: 

Meğer, bugünkü erkek egemen düzene baş eğen kadınların büyükanneleriAna soyunun hâkim olduğu 'anaerkil' toplumlar kurmuşlar. Burada kadınlar: doğuran, besleyen, verimlilik sağlayan ve hayatın kaynağı olduklarından toplumun öznesi saymışlar. 

Ve 'Ana Tanrıça' olan: Kybele, Artemis, Demeter, Astarte, Isis, Afrodit, Venüs...'e tapmışlar. 

Ancak kazılarda bulunan tarihöncesi objelere de erkek egemen anlayışın sansür uyguladığı görülmektedir. Bu nedenle kitaplarda, Kadın tanrılara en çok bir-iki satır ayrılır, ya da onların sözü bile edilmez. Bulunan objelerdeki kadın gücü ve yiğitliğine dair bilgiler de 'eril' (erkek) niteliklere bezenerek; bir savaşçı, avcı, yiğit asker ya da keskin nişancı olarak tanıtırlar. 

İşte bu sansürlenmiş belgelerden aşağıdaki bilgileri derleyebildim:

Hammurabi kanunlarında, mülkiyet ve miras hakkı olan kadın. kocası onu ihmal ettiğinde baba evine dönebilir. Tekeşlilik esastır, ancak kısırlık halinde ikinci eş alabilir. 

Hitit yasalarında kral ve kraliçe eşittir, kadınların çokça hak ve işlevleri vardır. Kadeş Antlaşması’nda Hitit kralının yanında kraliçenin de mührü bulunmaktadır. 

Eski Yunan’da kadınların hiçbir politik hak ve yetkisi yoktur. Miras erkek çocuğundur. Tek kadınla evlilik temel ilkelerdendir. Evli kadının sadakatsizliği büyük suçtur. Dinî ayinlere kadınlar erkeklerden ayrı otururlardı. Kadın için en yüksek ve onur verici iş rahibe olmaktı. 

Eski Roma’da kadınlar rahibe olmaktan başka hiçbir görev ve hak tanınmamıştır, Kadın evlenerek baba hâkimiyetinden koca hâkimiyetine geçiyordu. Kız çocuk, aile dinini devam ettiremez diye pek makbul sayılmıyordu.

Eski Hintliler’de kadının hiç değeri yoktur. Kadın kısır olur veya hep kız doğurursa kocası onu bırakabilir. Manu Kanunnâmesi’ne göre: kadının görevi çocuk doğurup yetiştirmek ve ev işlerine bakmaktır. Kadın bir erkeğe bağlıdır, kendi başına karar alamaz, evlenmeden önce babasının, evlendikten sonra kocasının, dul kalınca da oğlunun sözünden çıkamaz onlara itaat eder.

Eski Türkler’de ataerkil aile tipi hâkim ise de Hakan Bilge Hatunla birlikte devleti yönetmektedir. 

Budistler'de kadınların erkeklerden daha aşağı olduklarından bazı makamlara gelemez, öğretmen ve ruhanî rehber olabilirler.  

Konfüçyanizm genelde ataerkil bir dindir, bu sebeple kadın ikinci sıradadır ve kutsal metinler kadınlara olumsuz yaklaşırdı.

Yahudilik-Hristiyanlık-İslam kısmen bildiğimiz, inandığımız, okuduğumuz dinlerlerdir. Özet olarak diyebiliriz ki, bu dinlerde kadın-erkek eşitliği yoktur, her zaman öncelikli olan erkektir. Kadının hakları ancak, kocası, babası veya oğlunun uygun gördüğü kadardır. Ve kadın; doğuran, çocuk besleyen, büyüten, iş yapan bir cinsellik ve süs nesnesi kabul edilir.  

***

Görüldüğü gibi anaerkil topluluklarda kadın kutsal, saygın ve önceliklidir. Ataerkil topluluklarda kadın kutsallığını, saygınlığını ve gücünü kaybetmeye başlar, bazen erkelerle eşit hakları olsa bile genelde erkeğe bağlı ikinci konumdadır, bazen de hiçbir hakkı ve değeri olmaz.

Bilim insanları, yöneticiler, tüm sosyal toplum örgütleri acil olarak kadın-erkek eşitliksizliğinin nedenlerini araştırmalı ve bu dengesizliği giderecek çözümler  bulmalıdır. 

Bazı alışkanlıklar kolayca son bulmaz ya! Haydi diyelim ki erkek egemen anlayış son buldu! 

Bu da tek başına bu toplumsal sorunu çözemez! 

Eğer 'bu benim kaderimmiş' diyen kadınlar, bu anlayışlarını bırakıp 'hakkımı isterim' diyen birer özne, birer paydaş olup çözüm için katkıda bulunmazsa çabalar yine sonuçsuz kalır. 

Demek ki, susup eşitsizliği kabullenilmiş olanların da 'hakları' konusunda farkındalık kazanmaları ve istekli olmaları gerekir. 
 
Bunlar haklarını alınca da: "Demek ki benim bu haksızlıkları kabullenmem akla, mantığa ve insani değerlere uygun değilmiş." -diyerek mutlu olacaklar.   

Ataerkil bir anlayışla yönetilen dünyamızda bir avuç azınlığın çıkarları esas alınır. Bunun için tüm emperyalist işbirlikçi zalimler el ele vererek dünya halkları ve onların değerlerine savaş açarlar. Öldürür, yakar, yıkar, sömürür acılar yaşatırlar.     

Ömür boyu eşitlik, özgürlük, barış istedim ben. Eğer birisi benden anaerkil ile ataerkil anlayışlar arasında bir seçim yapmamı isterse, eşitlikçiliği savunmam! 'Yüzde elli artı bir' oyla anaerkil anlayışın kazanmasını isterim. 

Çünkü ben bilirim ki kadın yönetirse, savaş olmaz barış olur ve kadın eli dokununca doğa dal verir yeşerir, bolluk, sevgi, neşe, huzur, mutluluk, olur.

 Emin Toprak - DOSTÇA

         Diğer yazılarım için tıklayınız