15 Ekim 2021 Cuma

Kürt Sorunu



Son günlerde 'Kürt Sorunu', çokça konuşulur oldu. Kimi, bu sorun vardır, kimileri de böyle bir sorun yoktur diyor. Ama neyse ki Kürtlerin var olduğu konusunda uzlaşmış görünüyorlar. Daha düne kadar, ‘Kart, kurt’ diyenlerin bugün “Kürt” demiş olmaları önemli bir gelişme sayılabilir. 

Bu konuyu, vardır/yoktur diye konuşanlar, eğer bu sığlıktan kurtulmak isterlerse, birazcık Osmanlı ve Cumhuriyet tarihine bakmaları yeterlidir. O zaman ülkemizin en eski halklarından biri olan Kürtlerin zaman zaman, demokratik ve birer insan hakkı olan dil, kimlik, inanç ve kültürleri için bazı yönetsel ve hukuksal çözümler istediklerini görebilirler. 

Fakat ne yazıktır ki onların bu istekleri egemen güçlerce tam 29 kez; hainlik, bölücülük, emperyalist emellere hizmet ve isyan olarak kabul edilmiş ve militarist anlayışla bastırılmıştır. 

Birer insan hakkı olan demokratik taleplerin, her seferinde askeri güçle bastırılması sonucu olarak ülkemizde; asker-sivil çokça insan ölmüş, çok büyük acılar yaşanmış, derin yaralar açılmış, doğal çevre zarar görmüş ve çok büyük ekonomik kayıplar verilmiştir. Fakat bu asırlık sorun yine de ölüm, öfke, kin, düşmanlık, çatışma, savaş konusu olmaktan hiç de çıkıp, bitmemiştir. 

Çünkü kişi ve toplumsal gruplara yapılan baskılar sonucu yaşanacaklar, yani fizikteki: 'sıkılan her şey patlar' evrensel gerçeği hiç hesaplanmamış ya da önemsenmemiştir.

***

Birinci Dünya Savaşı sonunda; Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Gürcü, Abaza, Arnavut, Boşnak, Roman, Ermeni, Rum, Arap, Süryani gibi çok kimlikli halkları olan Osmanlı İmparatorluğu, yenilgiye uğramış, sarayı çaresiz, ordusu dağılmış ve pek çok önemli toprakları ise emperyalist güçlerce işgal edilmiştir. 

Başarılı bir Osmanlı subayı Mustafa Kemal, bu haksız emperyalist işgale karşıdır. Bu anlayış içinde görevli olarak 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a gider, orada gerekeli görüşmeler yapar ve sonra da birkaç asker arkadaşı ile 21-22 Haziran 1919 günleri Amasya'da toplanır, burada düşman işgaline karşı bir direnişi başlatma kararıyla, hareketin amaç, yol ve yöntemlerini  bildiren "Amasya Genelgesi'ni hazırlayıp ilan ederler. 

Anadolu halkıyla kucaklaşıp, onların desteğini alarak işgal altındaki yurdu düşmanlardan kurtarmak için her çevrede sevilen, sözü geçen; komutan, feodal ağalar, beyler, aşiret reisleri, din adamları gibi halk önderinin katılımıyla 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 günleri: 'Erzurum Kongresi', 4 -11 Eylül 1919 günlerinde ise de 'Sivas Kongresi' yapılır. 

Bu kongrelerde alınan karalar uyarınca: 

  • Ülkenin içinde bulunduğu durum, çok kimlikli halkın demokratik talepleri konuşularak uzlaşma sağlanır, karara bağlanır. 
  • Her ili temsilcisi millet vekilleri belirlenir ve 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi toplanır.
  • 20 Ocak 1921’de Anayasası ile Türkiye Devleti resmen ilân edilir. 23 maddeden oluşan bu demokratik Anayasa'nın 11-21 maddeleriyle, ülkenin yönetimi, coğrafi ve ekonomik şartlarına göre: vilayet, kaza ve nahiyelere ayrılmış, vilayet ve nahiye ‘şuraları’ oluşturulmuş ve bunlara muhtariyet/özerklik verilmiştir. Böylece halkın yerel düzeyde 'kendi kendini yönetme’ hakkı tanınmıştır. 
  • 11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi ile İstiklal Savaşı son bulur.
  • 29 Ekim 1923'te yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğu kabul edilir.
  • Ve elde edilen bu sinerji ile üç yıl (1919-1922) süren Kurtuluş Savaşı kazanılmıştır. Ve bu başarıyla da diğer mazlum halklara örnek olunmuştu. 

Fakat 20 Nisan 1924 Anayasası ile 1921 Anayasası yürürlükten kaldırılır, böylece; yerinden yönetim ve özerklik gibi demokratik haklar yok edilir, Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi' ve Sivas Kongresi'nde varılan uzlaşmalara uyulmamış olunur. 

1924 Anayasasının kabulünden sonraki yıllarda ise 'Türkçü', 'Turancı', 'Güneş Dil Teorisi' akımları ve Mahmut Esat Bozkurt gibi ırkçı anlayış sahipleri ülke siyasetinde etkin olmuştur. Böylece Kürtlerin anadilleri ile eğitim almaları, çocuklarına istedikleri isimleri vermeleri yasaklamış, hatta asırlar öncesinden beri kullandıkları köy, ova, dağ, şehir, isimleri bile yasaklanarak değiştirilmiştir. Kısacası: Kürtler kandırılmıştır.

Şimdi gelelim 'Kürt Sorunu' dedikleri konuya: 

Bu sorun, gasp edilen tüm kültürel ve demokratik insan haklarını kapsar. 

Siz bir an olsa bile, bu haklarınızın gasp edildiğini hiç düşündünüz mü? 

Peki, eğer düşündüyseniz neler hissettiniz? 

İşte biz Kürtler de tam da bunları hissediyoruz! 

Hemen "biz et ve tırnak gibiyiz" demeyiniz lütfen. 

Çünkü şimdi hem et hem de tırnağın sorunları var. 

Çünkü ülkemizin 'Kürt Sorununu' çözümsüz bırakan, bir 'Türk Sorunu' var. 

Örneğin; ülkemizde 20 milyon Kürt olduğu halde, bunlar anadilleriyle eğitim alamıyor ve Mecliste Kürtçe konuşan vekilin konuşması kayıtlara: “bilinmeyen bir dilde” diye geçiyorken, bizden binlerce km. uzakta ve çok az Kürt nüfusun bulunduğu Japonya'da ise bir üniversitede Kürt Dil Bölümü açmıştır.  


Ve Türkiye öyle bir dış politika geliştirmiş ki, dünyanın neresinde Kürtlere dair bir etkinlik, bir başarı hikayesi varsa oraya diplomatik müdahalede bulunuyor. 

Biz ne savaş ne ayrılık ne de fazlalık haklar istiyoruz. Biz, ülkemizde; sadece önyargılardan uzak karşılıklı saygı içinde, barış ve demokrasinin sağladığı eşit insan haklarına sahip yurttaşlar olarak yaşamak istiyoruz.    

Bakınız, 20 Nisan 1931 günü ülkemizin kurucu lideri Mustafa Kemal (daha Atatürk ismini almamıştı): "Yurtta barış, dünyada barış" diyerek barışı kutsamış, işgalci savaşları ise lanetlemişti. (Fakat aynı Mustafa Kemal 7 yıl önce, demokrasi ve çoğulculuğu savunan barışçı 1921 Anayasasını kaldıran, Türkçülüğü ve tekçiliği savunan 1924 Anayasasına destek vermiş, iç barışı demokrasi ile değil askeri yöntemlerle sağlamaya çalışmıştır.)  

Ama yine de hepimiz "Yurtta barış, dünyada barış" demeliyiz: 

Çünkü savaş; küçük bir azınlığın çıkarı için doğadaki ekosistemi bozar, canlıların yaşam hakkını ve kaynaklarını yok eder, büyük acılar yaşatır, insanları birbirine karşı öfkeli, kindar düşmanlar yaparak sömürü çarkının kolayca dönmesini sağlar.

Ama barış, doğadaki ekosistemi bozmadan canlıları yaşatır, içeride ve dışarıdaki insanları; eşit hakları olan paydaşlar kabul eder, kimlik ve çeşitlilikleri birer zenginlik kabul edip karşılıklı saygının huzur içinde yaşamalarını sağlar. 

“Alavere dalavere Kürt Memet nöbete” dönemi bitmeli artık.  

Kimsenin kimseyi küçümseyip yok saymadığı, herkesin önyargılardan arınmış bir barış iklimine ihtiyacı var.  

Emin Toprak - DOSTÇA

Diğer yazılarım için tıklayınız


2 yorum:

  1. Dediğiniz gibi Kürt sorununu yaratan da çözümsüz bırakan da bir Türk sorunu var bu ülkede...

    YanıtlaSil