Aynalar, işlevleri gereği olarak; laboratuvar,
okul, fen, tıp, dişçilik, askeriye, trafik, süsleme, kültür-sanat-eğlence vb.
pek çok hayati alanda kullanılır.
Hazır eğlence demişken, sanırım bir anı için parantez
açma zamanı geldi:
(Edinburgh’ta bulunan 6 katlı bir ayna müzesini eşim ve
kızım ile birlikte gezmiştik. Daha çok çocukların götürüldüğü bu müzenin her
katında, aynaların işlevleri birer mühendislik eseri olarak sunuluyordu. Burada,
kahkahalarla gülmüş, bazen ağlamış, sonuç olarak: unutulmaz anlar yaşamıştık.)
Ayna, belki ilk insanların cebinde olmamış, duvarlarına
da asılmamıştır. Fakat ilk insanla yaşıt olarak, insanlık yaşamın her zaman etkileyen
önemli bir araç olmuştur…
Günümüzde pek çok çeşidi olan aynaları, hemen
herkes kullanır. Ayna eğer aniden karşımıza çıkarsa bizi ürkütür, korkutur ve
panikletir. Sanırım bu deneyimi herkes yaşamıştır. Yani aynaya yansıyan kendi
görüntüsünden ürkmeyen, korkmayan ve paniklemeyen hiç kimse yoktur. Sonra
da, aynanın yansıtıcı bir araç olduğunu anımsayarak bu korkumuza gülüp geçmişizdir.
Peki, acaba duvarında, cebinde aynası olmayan ilk
insanlar; denizde, ırmakta, durgun suda ve karşısındaki kişinin gözbebeğinde kendi
görüntüsünü görünce ne yapmış, neler yaşamış, neler söylemiş ve bu korkusu onu hangi
tanrıya bağlamıştır?
* **
Aynalarla kavgalı, mutsuz ve suskun bir toplum:
Aynalar fiziksel işlevleri dışında, toplumsal
yaşamda değişmeceli (mecazi) anlamda kullanılır. Kişi, grup ve toplumun eylem, söylem ve psiko-sosyal durumuna ışık tutar,
orada olup bitenleri yansıtır.
Böylece ayna toplumsal bir işlev de kazanır.
Bunun için ayna hakkında her kültürde çokça
tekerleme, şarkı, şiir, öykü söylenmiş, yazılmıştır. Ve kocaman egosu olanlar da
aynalara yalvararak; “Ayna ayna, söyle bana! Var mı benden
güzeli…” diyebilmiştir.
Orhan Veli, çok büyük bir ozanımız... O,
insanın bir eline ayna, bir eline de cımbızı verir ve:
Ne atom bombası/Ne Londra
Konferansı/Bir elinde cımbız,/Bir elinde ayna;/Umurunda mı dünya!
Diyerek
toplumsal duyarsızlığı eleştirir.
Toplumumuzun büyük çoğunluğu, kendisiyle kavgalı,
mutsuz ve suskundur.
Belki çok küçük bir grup kendileriyle barışık ve mutlu
görünüyorsa da siz sakın inanmayınız. Onların da yoğun bir gelecek kaygısı ve
korkusu yaşadığı kesindir.
İçinde; kendisiyle kavgalı, işsiz, güvencesiz, mutsuz, acılı ve suskun bunca insan barındıran bir yerde hiç huzur olabilir mi?
Ülkece zor günler yaşıyoruz, bunun için egomuzu
susturarak, kendimizle yüzleşerek, eksik ve yanlışlarımızı bulup, gidererek insan
olmanın onurunu yaşamamız ve huzur bulmamız gerekir.
Kişisel ve toplumsal gerçeklerimizle yüzleşip
zorluklarla başa çıkmamız için de insani bakışlı aynalara ihtiyacımız vardır.
Çünkü eğer her sabah işe giderken, ‘aynadaki
kendinizi’ beğenmezsek, o gün bize zehir olur, mutsuz ve başarısız oluruz.
Belki aynadaki kendinizin kaşı, gözü ve görünür
her yeri iyidir, güzeldir. Ya da belki aynadaki kendinizi beğenmiyorsunuz. Sadece
bunlarla yetinip: “kendimi beğendim!..”
veya “kendimi beğendim!..” diyerek
kurtulamazsınız.
Çünkü ayna karşısında kendinizi beğenme veya beğenmemenize
içsesimizin de onay vermesi gerekir.
Çünkü içsesimiz sadece fiziki görünüşümüz ile
yetinmez, bunun dışında, çevrede olup bitenler karşısındaki duygu, söylem ve
eylemlerimizi de tarafsız bir hakem gibi sorgular-yargılar-yorumlar sonra da bize;
“beğendim” veya “beğenmedim” diye ses verir.
Demek ki bize enerji veya enerjisizlik veren bu
içsesimizdir. Siz ona, mantıok, akıl, sağduyu, vicdan, ahlak da diyebilirsiniz…
***
Ülkece zor günler yaşıyoruz; yöneticilerimiz adil değil, yargıçlarımız hukuktan uzak, güvenliğimizi sağlamakla görevli olanlar insan haklarını önemsemiyor, demokrasimiz ağır yaralı...
Bu günlerde hepimizin
içsesi; kıpır kıpır huzursuz, çığlık çığlığa haykırıyor: Olup bitenleri beğenmedim!...
Hayır,
hayır! Olmaz! Yapmayın!.. diye, isyan ediyor. İçsesimizin bu çığlık ve
isyanını egomuzu yenerek susturmalıyız.
Şimdi de her konumdaki kişi ve meslek sahibine, özellikle
de yönetici, yargıç, hekim, öğretmen,
güvenlikçi, gazeteci-yazar-şair olanlara insani bir çağrıda bulunmak
istiyorum.
Lütfen mesleğinizin evrensel etik kurallarını hatırlayarak; söylem, eylem ve
uygulamalarınıza ayna tutunuz.
Hekimlerin Hipokrat yemini tüm dünyada kabul
görmektedir. O halde bu ilkelerde birlik olalım. Bence, güncellenen bu yeminin bir maddesi
tüm mesleklerin de etik kuralı sayılabilir ve o madde şöyledir:
(Her meslek sahibi görevini yaparken karşılaştığı insanlar ile arasına); “… yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet,
milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka
herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime… Kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine, Ant içerim.”
Diyerek ant içer ve buna uygun eylem ve söylemde
bulunursa, yani ayrımcılık ve ötekileştirme yapmazsa, o zaman ülkemiz insanları
bu zor günleri aşar.
O zaman zor günler biter ülkeye huzur gelir huzur!...
Huzura düşman olunmaz ki!..
Niçin huzursuzluk
istiyorsunuz?
Aynalarla kavgalı, mutsuz ve suskun bir toplum:
silah sanayii ve ilaç sanayii için tabii ki.
YanıtlaSil