Dün, lanetlenmesi gereken zalim 12 Eylül Darbesinin yıl dönümüydü.
Annelerin, çokça acı, çığlık ve öfkeleri saklıdır, o gün/o yıllarda:
49 İdam, 171 işkenceli ölüm, 300 kuşkulu ölüm, 14
açlık grevi ölümü ve 650.000 gözaltıda pek çok "insanlık suçu" işlendi.
O faşist katillerin insanlarımıza ve insanlığa
yaşattığı acılar, karanlık günler ve tortuları, henüz bitmedi devam ediyor.
Yıllardan beri yaşanan olaylarda; faili belli olan, olmayan binlerce ölüm, binlerce sakat ve yüzlerce
gidip de dönmeyenimiz oldu. Kuşkusuz ki, bunların her birisini bir anne
doğurdu, var etti, onları fedakârca, yokluklara, zorluklara karşı korudu,
büyüttü.
Fakat birileri de onları yok etti.
Hani derler ya “ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan
ağlar”… Aynen öyle…
755 haftadan beri toplanan 'Cumartesi Anneleri'ni herkes bilir.
Ayrıca, Soma, Ermenek, Roboski, Diyarbakır, Suruç, Ankara, Sultanahmet vb. adlarla anılan pek çok acılı anne gruplarımız var.
Ayrıca, Soma, Ermenek, Roboski, Diyarbakır, Suruç, Ankara, Sultanahmet vb. adlarla anılan pek çok acılı anne gruplarımız var.
Ve de bu annelerin devletten çok haklı bazı istekleri var.
Kimi kayıpların nerede olduğunu, nereye
gömüldüğünü, kimi kemiklerini, kimi katliam faillerinin belirlemesini, hesap
sorulmasını ister.
İşte bu insani amaçlarla ve ‘insan haklarını’
kullanarak giderler meydanlara, mezarlara, parklara…
Oralarda oturur, söyleşir, acılarını paylaşır,
sloganlarını atar, olayları lanetler, protesto ederler…
Fakat onları, hemen oraya gelen ve asıl görevi kendilerini korumak
olan polislerin; baskısı, barikatları, copları, panzerleri, tomaları, tazyikli
suları, biber gazları karşılar.
İşte anneler böyle bir ortamda, acılarını haykırır ve içlerine akıtırlar gözyaşlarını...
Yetkililerden hiç birsi ortaya çıkıp da, "Bu acılı annelere yapılanları durdurun, durun yapmayın!.." Demez, belki de diyemezler.
Hatta onları kahraman ilan edip destek
verenler de pek çoktur.
Eğer halktan birileri çıkıp durun, yapmayın derse, onlar da, saldırıya uğrar ve hainlikle
suçlanır.
Hani, Mardin’in Kızıltepe’de 1992-96 yılları arasında asker ve korucular
tarafından öldürülen ve kör kuyulara atılan 22 sivil vardı ya? Kamuoyunda “Kızıltepe JİTEM Davası” olarak bilinirdi. İşte o dava yıllarca süründürüldü,
başka illere taşındı ve son duruşması 5 gün önce Ankara’da yapıldı.
Ve tam da beklenen oldu: tüm sanıklar beraat etti! Zorla kaybetme, cinayet, yargısız infaz suçları ise zaman aşımına uğradı...
Anneleri bölerek ayırmayınız!
Diyarbakır
HDP’nin önünde 10 günden beri toplanan bir anne grubu eylem yapıyor.
Diğer
anneler gibi bu annelerin istekleri de haklı ve çok saygıdeğer.
Bu anneler, PKK'ya katılan veya kaçırılan çocuklarını istiyorlar.
Bu annelerin diğer annelerden farkı ise şöyle açıklanabilir; bunlar, çocuklarımızı devlet bulup getirsin demiyor, bu işi resmi bir parti olan HDP yapsın istiyorlar.
Peki, niçin, neden ve hangi amaçla, bir siyasi parti olan HDP ile bu acılı anneler karşı karşıya getiriliyor?
Demek ki, bu acılı ve haklı anneler yanlış bir adresteler.
Çok önemli bir farklılıkları daha var:
Polis teşkilatı bu annelere; barikat, baskı, cop, panzer, toma, tazyikli su, biber gazı kullanarak karşı durmuyor. Tam tersine onları koruyor.
Devlet de o annelerin; sağlık, yemek, su vb. ihtiyaçlarını karşılıyor ve bu eylemi desteklesinler diye çağrılarda bulunuyor.
Bunlar ne güzel gelişmeler değil mi?
İsteğimiz odur ki; devletin, bu müşfik koruyuculuğu ayırım yapmaksızın bütün hakları gasp edilen, adalet isteyen vatandaşlara ve yıllardır meydanlarda çığlıklarla acılarını haykıran annelere de gösterilmesidir.
Bekleyelim ve görelim...
Darısı adalet isteyen diğer annelerin başına...
***
Nereden
nereye…
Seçimde istediği sonucu alamayan iktidar bugünlerde çok
zorda; kaynakları azalmaya başladı, bazı hortumlar kesildi-kesilecek.
Artık eskisi gibi yakınlarına kazanç, kaynak dağıtamayacak.
Şu büyük tesadüfe bakınız:
12 Eylül 2019 günü yani dün, Hazine ve Maliye
Bakanlığı bünyesinde ‘Borçlanma Genel Müdürlüğü’ kuruldu!
1 Eylül 1881’de de Osmanlı maliyesi iflas edince,
2.Abdülhamid, şimdiki İstanbul Lisesi binasında, Düyun-ı Umumiye İdaresi’ni
kurdurmuştu.
Bu da Osmanlı'nın yarı sömürge olmasının en belirgin göstergesiydi.
Nereden
nereye…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder