Yarınlarımız daha güzel olsun diye, pek çok kişi
okul eğitiminde öğrenciler merkez alınsın ister. Çünkü ancak o zaman çocuk ve
gençler kendilerini tanır, özgür, özgün ve özgüvenli olarak becerilerini
geliştirebilirler.
Ama olmuyor!…
Çünkü egemen sistem; çocuk ve gençleri (etiyle-kemiğiyle)
kendine teslim edilmiş yoğrulup şekil verilecek hamur
olarak görüyor. Ve öğretmenlerin bu hamurdan söz dinleyecek, baş
eğecek, itaat edecek tek tip insanlar çıkarmasını istiyor. Demek ki, okul
eğitiminin mimarı ve asıl belirleyicisi öğretmendir.
O halde sınıflarda, öğretmenler odası ve
öğretmenler kurulları herkes için çok çok önemli. Bunun için buralarda olup
bitenleri herkes merek etmeli, önemsemeli ve öğrenmeli.
Çünkü buralarda eğitime yön ve şekil veren potansiyel
öğretmen gücü, geleceğimizde olacak olan olumluluk ve olumsuzların belirleyicisidir.
Bu güce herkesin çok çok ihtiyacı var.
Çünkü buralardaki hava ya; demokrasi, sevgi,
saygı, barış, işbirliği, paylaşma iklimini sağlayacak olan demokratik eğitimin… Ya
da; demokratik olmayan kışla eğitiminin kapısını aralayacak.
Çünkü buralarda ya; zorluklar tekrar yaşanmasın
diye nasıl
yapabiliriz anlayışı ile çocuğa göre, çocuktan yana arayışlar başlar, çözümler
aranıp bulunur ve uygulanır… Ya da; zorlukları aşmak için sadece kurallar,
yasalar, yasaklarla yetinerek öfke içindeki kindar nesil çoğaltılır.
Çünkü buralarda esen hava (olup bitenler, varılan
sonuçlar); sınıfları, derslikleri ve okulun sınırlarını aşar, eve, sokağa, topluma
yansır.
***
Sınıfların içinde olup bitenler bu yazımızın
konusu değil. Konumuz: Öğretmenler odası ve öğretmenler kurullarında neler
oluyor, neler konuşuluyor?
Öğretmenler odasında; öğretmenler sohbet
eder, haber alır, paylaşır, sevinir, üzülür, dinlenir, bazen öğrencisini,
işini, yöneticisini, eşini, arkadaşını, komşusunu, iktidarı, yoklukları,
yoksunlukları konuşur, eleştirir, çekiştirir ve belki biraz rahatlarlar (bunlar herkesin
ihtiyaç duyduğu insani veya psikolojik ihtiyaçları. Tabii ki konuşup, paylaşıp,
tartışılmalı).
Fakat bunlar öncelikli olmamalı, okulda öğretmenin
önceliği, öğrencileri ve eğitim olmalı: Arkadaşlarıyla programları, yöntemleri,
uygulamaları tartışıp, eleştirmeli, sınıfta yaşadığı güçlükleri, güzellikleri
paylaşıp katkı sunmalı… Meslektaş görüş ve deneyimlerini dinlemeli, dayanışma
içinde çözümler arayıp, bulup, uyguladıkça zenginleşmeli.
Peki, öğretmenler odasında, mesleki zenginleşmeyi
sağlayacak konuşmalar, tartışmalar hiç olmuyor mu? Hiç olmaz olur mu? Vardır!..
Vardır da eser düzeyde…
Öğretmenler Kurulu’nda; okuduğu okullarda yıllarca şimdikine benzer
yasakçı anlayışla öğrenmiş, ezberledikleriyle sınavlar kazanmış (belki
de bazıları mülakatlarda kayrılmış) olarak atanmış öğretmenler vardır.
Burada gündem pek değişmez, birkaç saate
sıkıştırılmış ve çok yüklüdür ve genellikle: yasa, yönetmelik, kural, yasak vb. zorunluluklar konuşulur...
Kürsüde müdür oturur ve daha çok o konuşur. Öğretmenler
ise sınıftaki öğrenciler gibi sadece dinleyici…
Ha, bir de sınıf, zümre, şube öğretmenleri ve dillere
destan veli toplantıları var. Bu ortamlarda da çocuğa/gence görelik
konuşulmaz. Gündem yine yasa, yönetmelik, kurallar, yasaklar, geçti kaldı, başarılı,
başarısız…
***
Oysa okulda öğretmenin asıl görevi; çocuk ve
gencin kendini tanıması, yetilerini geliştirip olgunlaşması için çocuğa/gence
göre demokratik bir eğitim ortamı sağlamak olmalı…
Egemen güçlerin isteği ise; bireysellikleri yok edilmiş,
aynı niteliğe bürünmüş, aynı düşünen, aynı sözcüklerle konuşan, sorup-sorgulamayan
tek tip insanlar yetiştirmek olan zorunlu resmi eğitim…. Yani tornadan
çıkmış nesil üretmek…
Okul eğitiminin öğrenci yararına olması için;
yasa, yönetmelik ve müfredat değişikliklerinden önce, daha basit ve daha çabuk sonuç
alıcı bir yol var!
Eğer pek çok öğretmen ben bilirim, ben yaparım baskın
anlayışını terk eder ve ne yapmalı, nasıl yapmalı anlayışı
geliştirse; okullarda ve sınıflardaki hava değişir, demokratik bir eğitim iklimi
oluşur.
Yukarıda sıralanan yanlışları, aynı çark, aynı
tornadan geçmiş olduğum için bir zamanlar ben de yaptım. Ama ben değiştim… Yasaklarla
benlikleri yok edip, birileri için “istendik” davranışlı robot insan
yetiştirmeye karşı çıktım ve karşı çıkıyorum.
Sevgili öğretmenim;
Her öğretmen aynı zamanda bu çocuk ve gençlerin, anne-baba-kardeş
veya bir akrabasıdır.
Peki, bu sevdiklerimizi neden böyle bir eğitim
anlayışına teslim ediyoruz?
Peki, onlar için istemediğimiz bu eğitim
anlayışını biz niçin sürdürüyoruz?
Belki biraz geç kaldık, ama yine de “ne
yapmalı, nasıl yapmalı” demenin tam zamanı. Sevgili öğretmenim...
Emin Toprak- DOSTÇA