2002’den 2016’ya,
tam 14 yıl oldu, AKP iktidarda.. Her haftası değişik bir gündem, değişik bir
mağduriyeti tribünlere sunmakla geçti bunca yıl.
Bugün ülkemizin,
çözülmemiş ve çözülmediği için de büyük acılara, yıkımlara kaynaklık eden pek çok
ağır gündemi var. İşte bir çırpıda sayabileceğimiz (bireysel olmayan) bazı gündem
başlıkları:
- Kürt meselesinin derinleşerek devam etmesi,
- Diğer inançları dışlayan Sünni mezhepçi iç-dış politika ve Alevi meselesi,
- 602 Haftadan beri seslerine cevap alamayan Cumartesi Anneleri,
- Yüksek yargı ve mahkemelerin halleri,
- Kuvvetler ayrılığının tek elde toplanması,
- İçeride ve dışarıdaki terör belası için çokça ülke kaynağının yok olması,
- 2004’de “tehlikeli” deyip ortak oldukları odağın, 2016’da darbeci olması,
- Güvenlikçi anlayışı daha da arttıran OHAL ile muhaliflerin baskılanması,
- Can ve mal güvenliği endişesi yaratılması ve sosyal hayatın baskılanması,
- Onlarca şehirde nice can, ev, bark ve tarihi dokunun yok edilmesi,
- Demokrasinin en önemli ilkesi olan laikliğin yok edilmesi,
- Laikliğe karşı olduğunu belirten bir meclis başkanın olması,
- Eğitim sistemini 1+4+4+4+İmam Hatip yapıp Diyanetin gölgesine vermesi,
- Belediyelere kayyım atanması (seçilmişi yargılamadan al, yerine emirle ata),
- Basın özgürlüğünün yok sayılması, gazeteci ve aydınların tutuklanması,
- Medyanın teksesli hale getirmesi, çokça gazete, radyo, TV’nin kapatılması,
- Carettepe ile simgeleşen çevre talanlarının durmaksızın devam etmesi,
- Barış isteği ile bildiri imzalayan akademisyenlerin mağdur edilmesi,
- Personel alımında; yeterliler (liyakati olan) yerine, biat edenlerin seçilmesi,
- Hapishanelerin dolup taşması,
- Yolsuzlukların üzerine gidilmemesi,
- Kamu İhale Kanunun 12 yılda 162 kez değiştirilmesi,
- İşsizlik yüzdelik oranlarının çift haneli sayılara ulaşması,
- Uluslararasında kredi derecemizin dibe vurmuş olması,
- Turizm sektörünün iflas etme aşamasına gelmesi,
- …
Daha çözüm bekleyen nice
gündem maddemiz var, bir an onları unutup, sadece sıraladıklarımızı çok dürüst bir
yabancıya anlatsak ve “Ülkemiz hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorsak.
Ne der acaba?
***
“At izi, it izine karışmış”
Tam da görüşünü
alacağımız dürüst bir yabancı aradığımız günlerde, gündem değiştirmede uzman
olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kalkışma sonrası tutuklama ve
gözaltılar hakkında bir demeç verdi ve: "Şu var ki at izi, it izine karışmış
vaziyette. 'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var"
dedi.
Böylece ülke gündemimiz
değişti… Hem de artık görüşünü alacağımız “çok dürüst bir yabancıya” da
gerek kalmadı.
"At izi, it izine karıştı" deyimi; iyi ile kötünün
birbirinden ayrılmasının zor, karışıklık ve karmaşanın çokça yaşandığı
durumları anlatmak için kullanılır. Genellikle böylesi ortamdan zarar
görenler bu deyimi; seslerini karar verici ve çözüm buluculara duyurmak için, şikâyet
amacıyla kullanırlar. Aslında atın toynakları, itin de patileri var, izleri hiçte
benzeşmez, ama teşbihte hata olmaz. Ama, ortada muazzam bir karışıklık ve karmaşa
var; karışanı da, karıştıranı da çıkar peşinde…
Şimdi olanları
anladık mı? Devletin en başındaki yetkili kişi, yani çare bulucu, ülkede
karmaşa, kargaşa var diye yakınmada/şikâyette bulunuyor. Yani çare bulucu olmuş
şikâyetçi!...
Oysa yıllardan
beri, ülkece bir karmaşa içinde olduğumuzu ve bu duruma çözüm bulunması
gerektiğini belirten nice yazar, çizer, seslenenler oldu, bunların pek çoğu
büyük bedeller ödedi ve ödemeye de devam ediyorlar.
Bu işte
bir terslik yok mu?
Bakın
işte çözüm bulucu konumunda olan Cumhurbaşkanı Erdoğan “at izi, it izine karışmış vaziyette”
dedikten hemen sonra da “Ben bir şey atayım da nasılsa tutar
diyenler var" diyerek ülkede karmaşadan
yararlanan fırsatçılar olduğunu da söylüyor. Eğer ülkenin karmaşadan kurtulup
huzur bulması isteniyorsa, hazır yetkililerin elinde de tanı ve bilgiler varken,
şikâyette bulunmak yerine gereğini yapıp sorunları çözseler ya!...
Zaten herkesin istediği de bu değil mi?…
Zaten herkesin istediği de bu değil mi?…
Bazı uluslararası kuruluşlar,
içinde bulunduğumuz bu durumları değerlendirerek Ülkemizin kredi notunu düşüren kararlar aldılar. Bir Bakanımız da bu kararlara kızarak ekranlara çıktı ve “Vız
gelir, tırıs gider” deyiverdi. Dedi de…
Bu
sözde bir terslik yok mu?
Bilemeyiz,
belki Bakanımız için durum öyledir, onun tuzu kuru olabilir, fakat bu sonuçlar insanlarımız
için hiçte vız gelip, tırıs gitmiyor.Böyle olunca da;
Karmaşanın
ve fırsatçıların olduğu bir ülkenin kredi notu düşmez mi?
Karmaşanın
olduğu bir ülkeye kim yatırım yapmak ister?
Karmaşanın
olduğu bir ülkeye, hangi tur, hangi turist gelmeye kalkar?
Haydi,
gel de Türkiye’nin kredi notunu düşürenlere kız bakalım.
Bu
karmaşa ortamında huzur kalmadı, nice insanın canı yanıyor…
İnsanların
çığlıkları, Emre Kongar'ın çağrısı.. CHP neden suskun?...
***
Bakın
işte yine gündem değişti:
“Lozan
bir zafer mi, yoksa hezimet mi?”
(Sırada "Medreseler...")