Şerefnaz da benim gibi "Peri Suyu Vadisi" tutkunu imiş. Onun da çocukluğu, ilkokul yaşamı burada geçmiş. Darbeler, depremler, zalimliklerden benden daha çok pay almış. O coğrafya ile sosyoloji için önemli bir "açık tanık" olmuş.
Coğrafya koşulları ve sosyal dokudan kaynaklı bazı yaşanmışlıklar; her bebek-çocuk-genç-yetişkin kişinin kimliğine, psikolojisine derin-karmaşık izler bırakır. Bunlar zamanla birikir ağır bir yük ve hafızaya dönüşür.
Kimileri bu yükleri: 'kader' sayıp şükreder, sabır diler, taşır ve susar.
Şerefnaz ile onun gibi düşünenler ise; insani olmayan bu 'yükler' ile yüzleşir, çatışır, savaşır, onları sorgular. Ve bu yükler geleceğe de yük olmasınlar diye arayışta bulunur, yazar, çizer, konuşur.
O zaman ve öncesinde de bu vadilerin tepelerinde yaylalar, derinlerdeki ova-tarla-bahçeler olurdu. Ezidi-Alevi-Sünni-Hristiyan gibi farklı inanç sahibi Ermeni ve Kürt halkları, hayvan besler, aş kazandıran işleri yapardı. Yani farklı ırk, inanç, diller karşılıklı hoşgörü-sevgi-saygı-barış ve gökkuşağı uyumu içinde komşu olmuş bir arada yaşardı.
Peri Suyu'nun, o uğultu-iniltili hafıza içinde: bu topraklarda doğup gelişen: börtü-böcek-nebat- hayvan-insan tüm canlıların: meleyişi-klamı-govendi, sevinci-acıları-çığlıkları-masumiyeti, sınama-yanılma-öğrenme anları, darbe-deprem yaraları, direnişleri-yenilgileri gibi gibi tüm yaşam kavgaları, dirençleri ile bunlara dair tanıklıkları vardı.
Ve o zamanlarda Peri Suyu tüm bunları alarak Mezopotamya'yı aşar çok uzaklara okyanuslara taşırdı.
Bizleri de o vadinin; iklimi, havası, suyu, artıları, eksileri besledi, bezedi, büyüttü. Böylece oluştu sesimiz, bakışımız, direnciniz, duyarlılıklarımız. Ortak geçmişler, insanlar arasında görünmez ama son derece güçlü bağlar kurar.
Kayıpları, acıları, çok az da olsa sevinç yaşayan masum halkı; diri tutan irade ve direncin sembolü…
Toprak, su, nebat ve havanın bize dair hafızası vardır. Dokunup, yüzleştikçe gün görür, dile gelir bu hafıza.
Kürtleri-Alevileri hedef alan “karanlık-planlı-ayıplı işler”e dair belgeler, zırhlı karanlıklarda saklı olsa da. Canlı kalabilmiş canlarımız ortaya çıkarır, herbiri kirli-karanlık insanlık/nefret suçu olan:
Jitemi, kontrgerillayı, beyaz torosları, faili meçhulleri, asit kuyularını, yeşili, köy yıkma-yakma-boşaltmaları,.. gibi gibi vahşetleri...
Bazen de Susurluk gibi tesadüfi kazalarla ortaya çıkar şer işleri ve pislikleri...
Egemen güç ve işbirlikçileri çıkarları için sürekli ırk ve inanca dayalı algı ve yalanlarla halkları 'düşman-kafir-öteki' saydırıp çatıştırmış.
Böylece bu topraklarda uyumlu ve barış içinde yaşam son bulmuş, bencillik, düşmanlık artmış. İnsanlara: 'Tanrı bile yoktu' dedirten yaşanmışlıklar çoğalmıştır.
Nice karmaşa ve travmalar yaşansa da egemen güç onları sürekli; asker yapıp vergi almış... Bu vadinin iniltilerini, çığlıklarını hiç duymamıştır...
Son söz:
Sevgili öğretmen arkadaşım Kemal Seven, "Peri Vadisi Günlükleri" için çok güzel bir "önsöz" yazmış. İşte onun bir cümlesi:
“Bir solukta okuduğum öyküler arasında sonu sevinçle biten bir anlatıyı gözlerim boşuna aradı... ”
Bence siz de okuyunca aynı duyguyu yaşayıp: 'Kemal Seven haklıymış!" Diyeceksiniz. Ve peşi sıra da bu normal dışı yaşanmışlıkların nedenlerini bir bir sayıvereceksiniz.
Hepinize iyi okumalar dilerim.
Sevgili Şerefnaz kardeşim, yolun açık olsun...


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder