31 Mayıs 2025 Cumartesi

ULUSALCI DOSTLARA


Bugün egosu yüksek ve çok konuşan ulusalcı 'dostlar' için yazıyorum. 

Niçin mi 'dostlar' dedim? 

-“Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsunuz?” metaforunda olduğu gibi. Belki birileri önyargılarını sorgular, demokrasiye inanır umuduyla ve insan sever olduğum için 'dostlar' dedim. 
 
'EGO', kişinin dış dünya ile ilişkilerini sağlayan zihinsel ve psikolojik işlevlerin genel adıdır. 

Normal bir ego kişiyi uyumlu, fazlası ise egoist yapar. 

Egoist kişiler (egoizm); kendisine hayran oldukları için söze 'ben' diye başlarlar. Onlara göre, en bilen, en önemli ve en öncelikli kendileridir. Ayrıca bu gruptakiler kibirli, öfkeli kindar olurlar. Psikoloji bu tür aşırılıkları: 'kişilik bozukluğu' olarak tanımlar. 

'Ulusalcı' anlayışlar; yüksek egolu ve çok çeşitlidir: Antiemperyalist, demokrat, sosyal demokrat, emekten yana, solcu, sosyalist... Bir de: milliyetçi, dindar, muhafazakarlar... (Aslında ulusalcı ile milliyetçi sözcükleri de eşanlamlıdır).

Ulusalcılar; ülke-dil-inanç-gelenek-görenek-kültür-tarih-sanat ... gibi toplumsal değerlerini dünyanın en iyi, en, güzel, en üstünü sayarlar.  Başka kimlikler ve değerleri; ya önemsiz, değersiz, gereksiz, tehlikeli kabul ederek, yok sayar, yasaklar, bazen de yok etmek isterler. 

Bugünlerde de ulusalcılar çok öfkeli ve çok konuşuyorlar!

Bulmuşlar birkaç sicilli militaristi, onların paranoyası olan senaryolarla habire Kürtlere ve DEM partiye saldırıyor...

Özgür Özel ile Ekrem İmamoğlu’na bile engel olmak istiyorlar! 

*

Ulusalcılar şimdi yazacaklarımı bilir ya, yine de hatırlatmak isterim.

ULUSALCI DOSTLARA; 

Birinci dünya savaşı sonrası yıllarda emperyalizm azgınlaşmış dünyayı yakıp yıkan faşist bir iklim vardı. Emek-sermaye çatışmasının yerine 'ulusalcı' anlayış geçmiştir.

Almanya’da  da A. Hitler'in 1933 yılında kurduğu "Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi" (Nazi Partisi) iktidar olmuştu. 

  • Peki, Avrupa’nın en güçlü sanayisi, proletaryası ile sol partilerine sahip bir ülkede nasıl olmuş da Nazi Partisi iktidar olmuş? 
  • Nasıl olmuş da herkesin Rusya'dan da önce Sosyalist Devrim beklediği Almanya faşizmin pençesine düşmüş?

Acaba bu iki soruyu hiç düşündünüz mü?

-Çünkü; ırkçı-ulusalcı duygulara hitap eden Hitler, emekçileri kandırmış ve Nazi Partisi saflarına geçmiş! 

-Ve böylece emekçi proleterler, SA ile SS sürüleri içinde birer Yahudi düşmanı 'ulusalcı' olmuştu!

İşte belgesi:

Martin Niemöller;1933'de Adolf Hitler'in kurucusu olduğu "Nasyonal Sosyalist Almanya Partisi" üyesi, komünizm karşıtı, antisemitist (Yahudi düşmanı), Protestan bir papazdır. 

"Nazi" uygulamalarını görüp-yaşadıkça üzülür ve karşı çıkar. Bu nedenle de 1937 yılında 'Gestapo' tutuklusu olur. Nazizm'in toplumsal suskunluk sağlayarak yaptıklarını da şöyle özetler: 

"Önce sosyalistler için geldiler, sustum—çünkü sosyalist değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler, sustum—çünkü sendikacı değildim.
Daha sonra Yahudiler için geldiler, sustum—çünkü Yahudi değildim.
Sonra benim için geldiler—benim için konuşabilecek hiç kimse kalmamıştı!.."
***

İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda: 

İtalya'da Benito Mussolini, Almanya'da A. Hitler, İspanya'da F. Franco, Portekiz'de Salazar… vb. dünyada pek çok faşist diktatör türemişti. 

Onların başlattığı emperyalist-sömürgeci-ırkçı savaşlar: on milyonlarca insan ile canlı yok etmiş, halklar çok büyük acılar yaşamış, kaynaklar talan edilmiş, dünyayı kanlı-karanlık bir korku iklimi sarmıştı. 

O yıllarda biraz da yurdumuzda olup bitenlere bakalım:

Birçok kimliği barındıran Osmanlı İmparatorluğu emperyalistlere karşı yedi bölgede savaşsa da yenilmiş ve toprakları işgal edilip paylaşılmıştır.

Bu paylaşımı ve işgali kabul etmeyen yoksul ve birçok kimlikli Türkiye halkı da anlaşıp uzlaşmış. Analar kağnılarla cephane taşımış, cephede büyük zorluklar yaşanmış, kayıplar verilmiş.... Sonunda "kurtuluş savaşı" kazanılmıştı. Tüm bunları duymuş, okumuş, bilirsiniz.

Sanırım bir de duyduğunuz, bildiğiniz fakat unutmak istedikleriniz var! Onlardan bazılarını ben şöyle sıraladım:  

19 Mayıs 1919'dan sonra Kürtlere yapılan çağrıları ve mektupları...

Amasya’da hazırlanan fakat yıllarca gizli tutulanlar tutanakları... 

Erzurum kongresi delegelerinin çoğunun Kürt olduğunu... 

Kurtuluş savaşından birkaç yıl sonra, dünyaya yayılan "ırkçı iklimin" Türkiye'ye de ulaştığını... 

Irkçı iklim nedeniyle, kurtuluş savaşı öncesinde halklara verilen 'sözlerin' unutulduğunu... 

Çoğulculuğu esas alan, Kürtleri kurucu öznelerden biri sayan ve yerinden yönetimi esas alan demokratik 1921 anayasasının değiştirildiğini...

1924 Anayasasının da Türk ve Sünni İslam olmayan farklı kimlik ve inançların (Örneğin: Kürt kimliği ile Alevi inancının yok sayan) tekçi bir anlayışla hazırlandığını...    

1930'lu yıllara doğru da Türkiye; sadece Türk-Sünni-İslam ve Türkçe konuşanların yurdu sayılmış. Uydurma "Güneş-Dil Teorisi" ile: dünya dillerindeki birçok kelimenin Türkçeden türediği, Türkçenin dünya dillerinin kökeni olduğunun (bile) iddia edildiği…

Farklı kimliklerin dil-kültür-inançlar yok ve yasaklı sayılınca da yurdun birçok yerinde kimlik çatışmaları ve isyanlar başladığını... 

Söyleyebilirim.

Şimdi biraz da günümüz dünyasına bakalım isterim:

Aradan yüzyıl (bir asır) geçmiş. Savaşların yakıp yıktığı pek çok ülke tüm sosyal-ekonomik yaralarını sarmış, iyileşmiş, ilerlemiş ve gelişmiş. Örneğin; yerle bir olan Almanya yeni baştan yapılmış ve bugün dünyanın en uygar ülkeleri arasında en ön sırasında yer almış!

Peki Türkiye? 

-Türkiye henüz demokrasi ile 'Kürt' sorununu bile çözememiş!

O, Kürt sorunu ki; 50-60 bin gencimizi yok etmiş, halkımıza büyük acılar yaşatmış, yakmış, yıkmış, kaynakları tüketmiş.

Yüzyıldan beridir bitti-bitecek deniyor, ne bitiyor, ne de çözüm buluyor...

Ve günün son dakika haberi: 
'Türkiye Yüzyılı', "5. Dalga Belediyeler Operasyonu" büyük bir hızla devam ediyor!

*

Evet ulusalcı 'dostlar'!

Ben size özel bir seçki yaparak, bazı anımsatmalar yapmak istedim.

Siz de lütfen bunların detaylarına, kaynak taraması yaparak ulaşınız.

Sonra da bu istenmez olguların oluşumunda, sizin veya anlayışınızın bir katkısı olup olmadığını düşünün ve vicdanınızla hesaplaşın istedim.

Belki o zaman gerçekleri daha iyi anlar ve o akıcı-etkili dilinizle hamaset yapmadan daha güzel konuşur-anlatırsınız.

İyilik dileyiniz, iyilik bulunuz...

6 yorum:

  1. Kalemine sağlık üstadım ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz bir Atatürk lazım selam ve saygılarımla

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Emin Bey, her zamanki gibi , Dünya daki gelişmeleri, diktatörleri , Kurtuluş savaşı ,kurtuluş savaşı ve sonrasını, Kürt halkının mücadelesini verilen sözler , şu anda ki durum, geçmiş ve gelecek devam eden sorunları dile getirmissiniz , zevkle okudum. Sorunuza yanıt şu ortamda zor. Sağlıkla kalınız.

    YanıtlaSil
  3. Sayin, Emin Bey, yazdiklariniza katiliyorum. Dogru. Siz bunca yildir cozulemeyen sorunlarin, bu sozum ona "Cozum" politikasi ile cozulecegine inaniyor musunuz? Inaniyorsaniz, nereye kadar gidecegini ve nereden donus yapabilecegini dusunuyorsunuz? Ikincisi Turkiye'nin 1.Dunya savasi sonrasi "Lozan" antlasmasi ile saglamlasan sinirlarinin degismesini istiyor musunuz? Baska bir dille, Guneydogu'da bir ulusalci Kurt devleti kurulmasini tercih eder misiniz? Eger ederseniz, bunun mumkun olacagina inaniyor musunuz? Turkiye'de Kurt gencler kadar, Turk gencler de ayni ugurda yillarca hayatlarini kaybettiler. Turkiye sadece Kurt-Turk topluluklarindan mi olusuyor? Diger uluslar hakkinda ne dusunuyorsunuz? Ayristirip, ayristirip, sinirlari cizilmis bir ulkeyi kendisini yillarca once bolenlere teslim etmek mi dogru, yoksa herkes icin demokrasi icin calisip cizilen sinirlarimiz icinde cozum aramak mi daha dogru? Saygilar!

    YanıtlaSil

  4. Sayın Okurum (keşke isminizi bilseydim) merhaba;
    Öncelikle yazımı okuyup, samimi duygularla yaptığınız yorum ve katkı için çok teşekkür ederim.
    Size samimi duygularımla cevap veriyorum:

    1. Sorunuz: “Çözülemeyen sorunların, bu sözüm ona "Çözüm" politikası ile çözüleceğine inanıyor musunuz?”
    -Cevap: Çözüm; yönetimin demokrasiye, inanması, demokratik olmayan uygulamaları durdurması ve gereken yasaların uzlaşıyla TBMM’den çıkarması ve uygulanması ile başlar. Ancak (bence), mevcut iktidar; 23 yıllık ve bugünkü uygulamaları pek umut vermiyor. Fakat bu yılgınlık yaratmamalı. Ve halkın demokrasi ve barış isteği, güçlü dayanışmalar ile devam etmeli.

    2. Sorunuz: “Güneydoğu’da bir ulusalcı Kürt devleti kurulmasini tercih eder misiniz?” -Cevap: Sanırım, Kürtlerin %99’u bu sorunuza “Hayır!” der. (Tabii ki Turancılık gibi Kürtçülük hayali olan %1 kadar Kürt de vardır.) Çünkü; Türkiye halkları yıllardır kentlerde, işyerinde, okulda, askerde evlilikte … her yerde birlikte yaşayarak kaynaşmıştır. (Kürt nüfusunun en çok olduğu kent İstanbul…) Zaten halklar arasında bir sorun yok ki… Sorunu çözümsüz kılan, devletin demokratik olmayan “Türkçü” politikasıdır.

    3. Soru (içinde iki soru var):
    “Türkiye'de Kürt gencler kadar, Türk gencler de ayni ugurda yıllarca hayatlarını kaybettiler. Türkiye sadece Kürt-Türk topluluklarından mı oluşuyor?
    “Diğer uluslar hakkında ne düşünüyorsunuz?”

    -Cevap: Bu kanlı süreçte ölenlen gençlere ‘canlarımız’ diyorum, çünkü onlar her kimliğin kıymetlisi ve canlarıdır…
    - Cevap: Türkiye; Osmanlı’dan çeşitli ırk, inanç ile kültürleri “miras” almıştır. Türkler, Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Süryani, Roman, Arap, Ermeni, Rum, Sünni, Alevi, Şii, Ezidi… diye uzayıp gider. Ve halkların tümü de eşit derecede saygındır.
    4. Sorunuz ( kısaca) şöyle: “Sınırları çizilmiş ülkeyi ayrıştırmak mı, yoksa herkes icin demokrasi içinde çözüm aramak mi daha dogru? -Cevap: Tabii ki, insani ve ahlaki olan herkesin haklarına saygı göstermek, barış ve uzlaşı sağlayarak çatışmaları bitirmek, demokrasi ile devam etmek gerekir.

    -Hoşçakalınız!
    Bu açıklamalara fırsat olduğunuz için size tekrar teşekkür eder, sevgi ve saygılarımı sunarım...

    YanıtlaSil
  5. Değerli arkadaşım, yazıdaki küçük bir hataya dikkatinizi çekmek isterim. Hitler, Salazar, Mussolini v.b. İlinci Dünya Savaşı öncesi etkili olmuşlardır.

    YanıtlaSil
  6. Sayın okurum merhaba;
    Değerli iletiniz üzerine yazımı yeniden okudum ve belirttiğiniz bölüm:
    “Birinci dünya savaşı sonrası yıllarda…”
    Diye başlayarak devam ediyor.
    Yani ben sizin: “İkinci Dünya Savaşı öncesi… “ deyişinizle, eşanlamlı bir cümle kullanmışım.

    İlginiz için çok teşekkür ederim 😘🙏.

    YanıtlaSil