17 Kasım 2017 Cuma

Bio-Psiko-Sosyal Varlık



İnsanoğlu, biyolojik, psikolojik ve sosyal bir varlıktır. Kısaca, “İnsan bio-psiko-sosyal bir varlıktır.” da diyebiliriz. Nasıl ki, bir cisim için en-boy-yükseklik, bir düzlem için aynı doğru üzerinde bulunmayan üç nokta olma zorunluluğu varsa, “bio-psiko-sosyal” üçlü zincirlemesi de insan olmak için gereklidir.

Biyolojik alanda, kalıtsal geçmişimiz, solunum, dolaşım, boşaltım, sindirim, sinir gibi sistem ve duyu organlarımız,  Psikolojik alanda duyum, coşku ve düşüncelerimiz… Sosyal alanda ise; doğal çevremiz, beslenmemiz, barınmamız, kültürümüz, inançlarımız, uğraşılarımız..., ilişkilerimiz yer alır.

İnsanlar daha iyi bir yaşam için; yetilerini geliştirmek, uyum, doyum ve haz almak isterler. Bunun için doğal/sosyal çevreye, eğitime, ekonomiye, bilim ve teknolojiye ihtiyaç duyarlar. Böylesi bir ortam kurulması için de, insanların karşılıklı saygı, kazanım ve eşdeğerlilik esasına dayalı ilişkiler içinde olması gerekir.

İnsanoğlunu var eden “bio-psiko-sosyal” denge doğal bir dengedir, tüm topluluk ve toplumlar için de geçerlidir. Her toplum içeride ve dışarıda bu dengeyi kurduğu/koruduğu kadar mutludur/güçlüdür. Üçlülerden herhangi birisindeki eksiklik, dengesizlik yaratır.

İktidarlar bu dengeyi kurmak/korumakla görevlidirler. Oysa bizde iktidar;

Yapay algılar yaratarak  korku iklimi

Yerli ve milli söylemleri ile “ötekileri…

İtaate dayalı eğitim sistemi ile otoriter tek adam yönetimi…

OHAL ve KHK’lerle hak aramayan, sorup sorgulamayan suskunlar yarattı.

Ve böylece denge sağlayacağına var olan dengeleri de bozdu:

“Kafasını kuma gömmüş…”  gibi olanlar, daha sıranın kendilerine gelmediği düşü ve konforunu(!) yaşamaya devam ettiler. Bu da toplumda “Bana dokunmayan…”, “Bana yetsin…”, “Elle gelen…” anlayışa sahip “önce ben” diyen konformist suskunların çoğalmasına neden oldu.

İnsan olmanın en önemli değeri olan duygudaşlık (empati) büyük zarar gördü… (Duygudaşlık, bir olay, bir durum karşısında etkilenen insana; onu anladığınızı hissettirmek ve eğer bu yaşananı ben, çocuklarım, sevdiklerim yaşamış olsaydı ben ne yapar, neler hissederdim sorusunu kendisine sorabilmektir.)

Oysa onlar aynı coğrafyada, ya da herkesin bulunduğu bir gemideler ve dipte korkunç dalgalar var onun üstünde yüzüyorlar.

Ancak henüz bunun farkında değiller!..

Ne oldu da; demokrasi, özgürlük, eşitlik (yukarıda "eşitlik" yerine “eşdeğerli” sözcüğünü kullanmıştım), laiklik, hak, hukuk, adalet gibi ortak insani değerler sadece bazı insanlar için kullanılır ve sadece anaysa, yasa ile kâğıtlar üzerinde yazılı olarak kaldı?

Nasıl oldu da; insanlar kendi vicdan seslerini duyamaz ve duygudaşlık kuramaz oldular? 

Kısacası insaniyetimiz ve insani yetilerimiz, değer yitirdi, zarar gördü.

***
Terapiye/tedaviye İhtiyacımız Var

Toplumsal vicdanlara, adalete, eğitime, demokrasiye ve barışa kurulan binlerce tuzak, binlerce pranga var. Bunun farkına varmalı, farkındalık yaratmalı, insanca, özgürce barış içinde yaşamak için tüm tuzak ve prangaları tek tek ortaya çıkarıp, yok etmeliyiz.   

Şu an savrulmuş olduğumuz bu girdaptan kurtulmamız için de, acil ve ayrımsız olarak toplumsal bir sağaltıma (terapiye/tedaviye) ihtiyacımız var: 

Bu sağaltımdan; hem katiller, hem sebep olanlar, hem mağdurlar, hem de bu korku iklimini sessiz sedasız olarak izleyen, bu havayı soluyan herkes yararlanmalı.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

1 yorum:

  1. Konunun uzmanı olarak çok doğru bir yaklaşımla ,zamanlaması çok doğru bir konuya değindiğin için teşekkürler.Keşki yetkililer kulak verse.

    YanıtlaSil