Yurdumuzda öğretmenlere hakları olan değeri
veren, onları bürokrasi karşısında savunan, koruyan ve bu mesleğe saygı
duyanların başında, kısacık ömrüne (34 yaşını bitirdiği gün vefat etmiştir) pek
çok başarı sığdıran Milli
Eğitim Bakanımız Mustafa Necati gelir. O'nu, ölümünün
87. yıl dönümünde 6 Ocak günü Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezinde andık.
O, kendisinden sonra yurdumuza ışık
saçan Köy Enstitülerinin kurucuları olan; Hasan Ali Yücel ve İsmail
Hakkı Tonguç’u da bulup çıkaran kişidir.
Köy
Enstitülerinden eğitim gören ve geleceğin öğretmenleri olacak gençler; geceleri
derslerini işler, gündüzleri derslik, işlik, yatakhane, yönetim ve diğer
binalarını yaparlarmış. Ayrıca öğretmen adayı olan bu gençler tören
alanlarında; okul müdürlerini, öğretmenlerini ve eğitim yöntem-tekniklerini
eleştirir, sorgular daha iyi bir geleceği oluşturmaya çalışırlarmış. İşte böylesi
bir güzel eğitim geçmişimiz var...
***
Ben Yavuz Selim
İlköğretmen Okulu mezunuyum, hemen hemen
her yıl okul mezunlarımız buluşur, çok güzel birkaç gün yaşarız.
Öğretmenlerimizden Burhaneddin YILMAZ
( daha sonraları Kültür ve Turizm Bakanlığında Müsteşar Yardımcısı ve
Genel Müdürlük görevlerini de yapmıştı) da, bu buluşmaların devamlılarındandır. 2014 yılı buluşmamızda bizlere bir
anısını ( isteğim üzerine bana yazılı olarak göndermişti) anlatmıştı. Bu anı;
1960 yılında bir okul sorununun (Valilik ve Bakanlıktan habersiz), “Okul
Yönetimi” "Öğretmenler Kurulu” işbirliği ile nasıl çözüldüğünün belgesiydi. Öğretmenimin özgün anlatımı ile
İşte o belge:
"...
Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Okulu Bingöl-Karlıova’dan yatılı öğrenci alıyordu.
1960 yılında Karlıova’dan öğrenci alamıyoruz. Niçin? … Okul Müdürü Fikret
Öztürk öğretmenler kurulunda bu konuyu açtı. (İmtihan evrakı Karlıova’ ya
gönderilmemiş veya ulaşmamış olabilir.) Ne yapalım, bu mağduriyeti nasıl
giderelim dedi. Kurulda görüşüldü soru hazırlansın dendi. Sorular bir komisyon
tarafından hazırlandı, zarfa kondu ve mühürlendi. Zamanın ve imtihan gününe de
zaman kalmaması nedeniyle bu soruları içimizden bir öğretmenin Karlıova’ya
götürüp müracaat eden çocukları imtihan etmesi ve imtihan sonuçlarını getirmesi
gerekiyordu. Okul müdürü öğretmenleri topladı. Bu zarfı kim götürüp
imtihan kâğıtları ve tutanağı getirecek diye sordu. Herkes birbirinin suratına
baktı kimse ben götürürüm demedi. Durum böyle olunca, Müdür Bey ben gideceğim,
imtihanı yapacağım dedim… O zamanlar Erzurum’dan Karlıova’ya gitmek hem zor hem
de imkansız gibi bir şeydi. Hemen Erzurum’a gittim, araştırdım …’Vabis
İsmail’ isminde birisi haftada bir gün Karlıova’ya tuz götürüyormuş. Onu
lokantada içerken buldum. Birlikte iki kadeh içtik sonra ‘yarın gideceğim seni
de götürürüm’ dedi… Saat 10’da yola çıktık akşamüzeri Çat’a (Oluklu) vardık,
otel falan yoktu, kahve sandalyesi üzerinde uyukladım, oturdum. ’Vabis
İsmail’ kumar oynadı, Oluklu ’da çektiğim sıkıntıyı anlatamayacağım,
sabahleyin daracık ve uçurum olan yoldan bin bir güçlükle giderek, ikindi
zamanı Karlıova’ya vardık. Kaymakamı ve İlköğretim Müdürünü gördüm, otel
olmadığı için müdürün evinde kaldım. Köylere hemen haber gönderdik… 6 (altı)
öğrenci geldi. Okul müdürü ve ilkokul öğretmeninden imtihan komisyonu kurdum…
Altı öğrenciden üçünün yatılı okula girebilecek hususu tutanakla belirtilerek,
imtihan evraklarını ve soruları mühürlü zarfa koyarak Karlıova’dan ayrıldım...
İsmini hatırlamadığım o üç öğrenciyi okulda mülakata tabi tuttuk kazandılar! 6
yıl okuyarak öğretmen oldular..."
***
PISA sınavları
sonunda ortaya çıkan ve pek konuşulmayan bir konuya, bir sonuca dikkatinizi
çekmek istiyorum. Bu sınavda Türkiye'miz, okul kaynaklarını dağıtmada ve
sorumluluk paylaşımında; okul yöneticileri ile yerel yöneticilere
sorumluluk vermediği için SONUNCULUK kazanmıştır!... (Lütfen öğretmenimin anlattıklarını
hatırlayınız).
PISA sonuçları
hakkında günlerce yazılar yazıldı, TV ekranlarında tartışmalar yapıldı ve daha
da devam ediyor, etmeli de... Fakat bu tartışmalarda, “suçlu”
aramak yerine;
“Biz ne ve
neler yaptık ki, bu
sonuçlarla karşılaştık?"
"Bu
sonuçlarla bir daha karşılaşmamak için neler yapmalı ve nasıl yapmalıyız?"
Gibi sorularla
eğitim sürecimiz tartışılmalı ve herkes payına düşenler üzerinden çözüm
arayışına girmelidir. Yok eğer acil önlemler alınmazsa o zaman acaba; okuduğunu
anlamayan, anlatamayan, özgün olmayan, bağımlı, kopyacı, ezberci, düşünemeyen,
soru soramayan, yorum yapamayan, fen ve matematik okuryazarı olamayan nesillerle,
toplumsal geleceğimizi mutsuzluklar ve karanlıklar içinde bırakmış olmaz
mıyız?...
(Şimdi bir parantez açalım ve yurdumuzu PISA’nın üzüntü verici sonuçlarından kurtaracak en önemli güçlerden biri olan öğretmenlerimize bakalım. Sendikaları anket yaparak, öğretmenlere kendilerini ve mesleklerini nasıl gördüklerini, neler hissettiklerini sormuş ve işte sadece 4 sonuçta öğretmenlerin;
- %66’sı öğretmenler odasında kendisini özgürce ifade edemediğini…
- % 92.2’si toplumda öğretmenlik mesleğinin saygın bir konumda olmadığını...
- % 91.6’sı eğitim çalışanlarının iş güvencelerinin tehdit altında olduğunu...
- % 82.7’si Mesleki sorunların psikolojik durumlarını olumsuz etkilediğini...
Belirlemişlerdir.)
Şimdi sadece bu
sonuçlarla bile yola çıktığımızda, öğretmenlerimizin yaşamakta oldukları sosyal-ekonomik-psikolojik
sorunlar altında ne denli ezildiklerini görebiliriz. Ve sadece bu duygu,
düşünce ve algıların eğitim sürecinde ne çok olumsuzluklara neden
olabileceklerinin korkunçluğunu da...
İsterseniz anket
sonucu olan bu dört veriyi, PISA
sonuçları birlikte ele alıp düşünelim. Ne dersiniz?
Acaba;
- Kendisini özgürce ifade edemediğini düşünen,
- Mesleğinin saygın konumda olmadığını düşünen,
- İş güvencesinin tehdit altında olduğunu düşünen,
- Psikolojik durumunun bozuk olduğunu düşünen...
Merhaba dostum. Aydınlanma ışığının çok genç mimarlarından Mustafa Necati andığınızı yazmışsınız. Sanırım eğitim sistemimizde asıl sorun bu. Anadolu aydınlanmasını unutmak. Öyle olunca tespit ettiğiniz gibi Türkiye'miz, okul kaynaklarını dağıtmada ve sorumluluk paylaşımında; okul yöneticileri ile yerel yöneticilere sorumluluk vermediği için `PİSADA SONUNCULUK` kazanmıştır!...
YanıtlaSilÖğretmen,öğretmen okulundan yetişir.Akademik lisansla öğretmen yetiştirdiğinizi sanırsanız yanılırsınız.1074 öğretmen okullarının öğretmen lisesine dönüştürülmesi en büyük hatalardan biridir.Sadece lisan öğretecem;üniversiteye girmelerinin önünü açacam demekle öğretmen yetiştiremezsiniz.Köy enstitüsü mezunları üniversitede mi okudular;niye başarılı idiler.Çünkü öğretmen olacağım diye yoğurulmuşlardı.Yüksek tahsil yapmak isteyenler önce öğretmen olmayı öğrenirler,daha sonra da eğitim enstitüsünü okuyup orta öğretim öğretmeni oluyorlardı.Ama öğretmen oluyorlardı.Günümüzdeki sistemle sadece KPS ile öğretmen aldığınızı sanırsınız.
SilSn Zeki Eroğlu katkınız için teşekkürler...
Sil