16 Mart 2016 Çarşamba

Diyanet İşleri Başkanlığı bir Kamu Kurumu mu?


03.03.1924’de “Diyanet İşleri Reisliği” olarak kurulmuş olup, 22.06.1965 gün ve 633 sayılı Kanun ile Diyanet İşleri Başkanlığı olan kurumun görevi:

“Madde 1 –İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek.”

Görüldüğü gibi bu kuruma görev olarak: “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri…” verilmiştir. Görev alanının sınırlı olması, yapılan hizmetlerin de sadece bir gruba verilmesine neden olmaktadır. Bu da diğer inanç gruplarının haklı tepkilerine neden olmaktadır.

Ben hukukçu değilim, ayrıca bu madde ve uygulamadaki pek çok çelişkiyi görmek için hukukçu olmaya da gerek yoktur.

İşte bu görev maddesi hakkında çelişkiler ve düşündüklerim:

Devletin dinler karşısında tarafsız olması anlamına gelen laiklik ilkesine uymaması…

Ülkemiz vatandaşı olup Müslüman olmayan (sayısı önemli değil) başka inançlara sahip insanlarımızın bulunması…

Görev alanı olarak “İslam Dini” sınırlamasına rağmen, aynı din içinde olan diğer mezhep ve anlayışlara uzak durup sadece Sünnilik-Hanefilik anlayışına göre hizmet verilmesi…

Halkın bütününe hizmet veren kurumlar olarak tanımlanan kamu kurumları tanımına uymaması...

Ve sadece belli bir inanç grubuna hizmet sunan Diyanet İşleri Başkanlığı için (herkesten toplanan vergilerden ayrılan) 2016 bütçesi, 12 (on iki) bakanlık bütçesini geride bırakmıştır.

Sadece bu çelişkiler bile bize şu haklı soruyu sorma hakkı vermektedir:

Eşitlik ve laiklik ilkelerine uymayan, kapsayıcılığı bulunmayan ve kamu hizmeti anlayışı ile çelişen bir kurum, kamu kurumu olabilir mi??


***

Diyanetin Fetva ve hutbeleri:

Diyanet İşleri Başkanlığı yukarıda belirtilen görev tanımından hareketle, iktidarın da sağladığı kadro ve maddi imkânlarla ülkenin önemli bir gücü olmuş durumda. Bu gücünü kullanarak, inanç sistemi ve sosyal yaşamı yakından ilgilendiren pek çok fetva, hutbe üretip uygulamalarda bulunmaktadır.

Bu fetva, hutbe ve uygulamaların, sadece bir inanç grubunun inanç ve anlayışları doğrulusunda olmasına rağmen tüm topluma yaygınlaştırılmaya çalışılması diğer inanç grupları için “mahalle baskısı” nedeni olmakta ve bir dayatma olarak algılanmaktadır.

İşte sosyal yaşamda tartışma ve çatışmalara neden bazı fetva, hutbeler:

Nişanlılık, Evlilik, Cemevleri, Milli Piyango, Feminizm, Grev, …

Ve son günlerde basına yansıyan bir Fetva:

"Eti yenen hayvanların etlerinin helal olması için, hayvan kesecek kimsenin, akıl ve temyiz gücüne sahip, Müslüman veya ehl-i kitaptan olması gerekir. Müslüman veya ehl-i kitaptan olmayan Mecusi, putperest veya ateistin kestiği hayvanın eti helal değildir. Onun kestiği hayvan da kurban olmaz."

"Müslüman bir kadının dinsiz, ateist bir erkekle evlenmesi caiz olmadığı gibi, Müslüman bir erkeğin de böyle bir kadınla evlenmesi caiz değildir"

(Hutbede geçen bazı deyim ve sözcükleri hatırlatalım:

“Akıl ve temyiz gücüne sahip”: Anlama, düşünme ve ona göre davranma yetisi olan kişi.
“Müslüman veya ehl-i kitaptan”: Müslüman Yahudi, Hristiyan gibi semavi dinden olan kişi.
“Mecusi”: Ateşe tapan Zerdüşt dininden olan kimse.
“Putperest”: Bir nesne, görüntü veya fikre tapma anlayış veya inancı olan kimse.
“Dinsiz, ateist”: Dine ve Allaha inanmayanlar.)

Şimdi de bu fetvadan çıkardığımız iki soruyu kendimize ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na soralım:

1. Müslümansınız ve et alacaksınız, yukarıdaki şartlara uygun et almanız gerek. Nerden ve kimden alacaksınız?
2. Müslümansınız, birine gönül verdiniz ve evlenmek istiyorsunuz, o kişinin; “Mecusi, putperest, dinsiz, ateist” olup olmadığını nasıl anlarsınız?

Bu iki soru için ben de cevap aradım ve bunların çözümsüz sorular olduğuna karar verdim. Eğer sıkılmazsanız kendimle konuştuklarımı sizinle de paylaşmak isterim.

Birinci soruya cevabımdır: Büyük kentlerde mümkün değil ama diyelim ki eti yenen bir hayvan ve onu kesecek “akıl ve temyiz gücüne sahip” birini buldunuz. Peki, onun sözde değil özde (iç dünyasında) bir, “Müslüman veya ehl-i kitaptan” olup, “Mecusi, putperest veya ateist” olmadığını nasıl anlayacaksınız?

İkinci soruya cevabımdır: Eğer isterseniz evleneceğiniz kişiye, IQ testi uygulatıp zekâsını, kişilik testleri uygulatarak da ruhsal durumunu öğrenirsiniz. Hatta onu tanıdıkça testlerin ölçemediği bazı özelliklerini de öğrenebilirsiniz. Peki, o insanın kendisi dışında başkasına açmadığı, bazılarını açsa bile saklı-gizli tuttuğu pek çok sırrının olduğu iç dünyası ya da inançlarını nasıl öğreneceksiniz?

***
Çözüm için ne yapmalı:

Devletin devasa bir bütçe ve kadro sağlayarak, sadece bir inanç grubu için din görevlisi yetiştirmesi, onlara, kim için, neyi, nasıl, yapacaklarını söyletip, inanç sistemini denetimine alması resmi bir resmi din oluşturmak anlamına gelir ki, şimdiki görüntü budur. Resmi din olabilir mi?...

Peki, yaşanan tüm bu olumsuzluklar nasıl çözüme kavuşur?

Aslında çözüm çok basit ve şöyle ki:

1. Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılsın.

2. Her inanç grubu kendi organizasyonu ile var olan veya yapılacak mekanlarda kendi inanç sistemine uygun ibadetini yapsın.

3. Yerel yönetimlere bağlı olarak (örneğin) İnanç İşleri Müdürlüğü kurulursun, tıpkı Zabıta ve Fen İşleri müdürlükleri gibi… Bu müdürlük de her inanca sahip insanların ölüm, cenaze, mezarlık, defin işlerini şimdi olduğu şekliyle devam ettirsin.

4. Devlet de hukuk içinde laiklik ilkesine uygun her inanca eşit uzaklıkta denetim görevini yapsın.

***

Eğer muhalefet basit oy hesapları yapıp, eğitim sistemini ortaçağ zihniyetine götüren iktidara sessiz kaldığı gibi bu konuda da sessiz kalırsa, tarih onları da sorumlu ilan edecektir. Fakat acısını torunlarımız çekecektir.

Emin Toprak- DOSTÇA

          Diğer yazılarım için tıklayınız 


  
Bu yazı Radikal Blog’da: 
http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/diyanet-isleri-baskanligi-bir-kamu-kurumu-mu-127683

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder