11 Mart 2016 Cuma

Cizre ve Sur’u gör, Heidelberg, Cambridge, Oxford’u an

“28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı"(!) üstünden bir yıl geçti. 

O, imzalar atılıp tokalaştıklarında; milyonlar savaşın biteceğini, insanların ölmeyeceğini, büyük coşkuyla kardeşlik türkülerinin söyleneceğini umut etmiş, çok sevinmiş, mutlu olmuştu.

Gel gör ki bu imzalardan ikbal umanlar, hesap kitap yaptılar, ibrenin onlardan yana değil, halktan yana olduğunu anladılar. Ve "top sahibi çocuk egosu” ile barış dursun, savaş sürsün narasıyla masayı devirdi. Böylece devlet adına verilen sözler havada ve atılan imzalar imzacıları ile birlikte masanın altında kalmış oldu. Bir süre barışı buzdolabına koyduklarını söyleyip oyaladılar, oysa o buzdolabının fişi çekilmiş, enerjisi bitmişti… Sonra katliamlar yapıldı nice ölüm, nice yaralar, nice yıkımlar yaşandı. Durmadı yayıldı, devam ediyor.
 
Peki, yaşanan bunca acı, bunca yıkım ve de binlerce ölüm, birilerinin saltanatı için, değer miydi?!..

***

Sansür görmekten kurtulan tek tük gazeteci az da olsa bu yıkım ve ölüm haberlerini yazdı, bazı TV’ler kırpılmış kareler gösterip anlattı. Böylece bizler de  görüp, dinledik ve öğrendik ki: 

Cizre'de 82 gün sonra sokağa çıkma yasağı (kısmen) kalkmış! 

Artık çok da anlamlı değildi bu karar, çünkü bu gün sokağa çıkma yasağı kalktığı için değil, başını sokacağı evi kalmadığı için sokakta kalmış Cizreliler, Surlular, Silopililer, İdilliler… Analar, bebeler, çocuklar… 

Ellerinde bavulları, bohçaları görüntüler korkunç!... 

Ve bu insanları; evi barkı, çocuğu, kadını, erkeği, yaşlısı, genci ile birlikte korumakla görevli devlet görevini yapıp koruyamamış…

Sağ kalabilenler henüz ölülerinin acısını yaşamamış, yakılmışsa küllerini, parça parça olmuşsa cesetlerinin bazı parçalarını bulamamış, yaralılarını tedavi edip deva bulamamış…  

Ama sağ kalabilenler, bu yaralar, sızılar, acılar ve  savaşa rağmen yaşama devam etmek zorunda, etmeleri gerek…

İki eli böğründe kalmış insanlar, acılı, evsiz, barksız, işsiz, kimsesiz, sessiz, çaresiz…

Çare bulmak gerek. 
***

(Yaşadıkları acı, yıkım ve tarihi geçmişleri ile birlikte benzer olan pek çok yerimiz var, ama sadece örnek olsun diye Cizre ve Sur’a biraz göz atalım istedim.)

Cizre’yi tarihi ile tanıyalım biraz:

Şırnak'ın Cizre'si; M.Ö 10.yy demir çağında Kumme Kumme Krallığı’nın merkezi, M.Ö 2000 yılından itibaren, Babil, Arap, Asur, Med, Kürt, Ermeni, Pers, Selevkos, Sasani, Emevi, Abbasi, 1096 yılında Büyük Selçuklu, ve çeşitli Emirlik/Şeyhliklere yurt olmuş. Ve 1627 yılında Osmanlı İmparatorluğunun eline geçmiştir. 

Nice nice din, dil ve çeşit çeşit insana beşiklik yapmış kadim Cizre’nin bağrından çıkmış nice saygın kişiden sadece üçünü hatırlatmak isterim:  

Tevrat, İncil ve Kur'an'da Hz. Nuh Peygamber ve Su Tufan’nı anlatılır.

Bu dini kaynaklara göre: tufan sonrasında Hz. Nuh gemisini Cudi Dağı'na indirir, Cizre şehrini kurar ve burada yaşayıp vefat eder. 

İsmail Ebul-iz El Cezeri (1153-1233) Kitapları yıllarca Avrupa üniversitelerinde ders olarak okutulmuş Fizikçi ve mucittir. Cizre’de doğmuş olup, Nuh Peygamber Camii avlusunda gömülmüştür.

Ehmedê Xanî, 1692 yılında yazılmış olan ünlü aşk hikâyesi Mem ve Zîn’in yazarıdır. Bu aşk hikâyesinin kahramanları olan Mem ve Zîn ile bu aşkın engelleyicisi olan Bekir'in türbeleri de Mir Abdal Camii bodrum katındadır.  


***

Sur’u tarihi ile tanıyalım biraz:

Sur, Diyarbakır'ın kent merkezinde olup, tam anlamıyla kentin tarihi belleği ve kalbini oluşturan ilçesidir.

Geçmişi, çok eskilere MÖ 7500 yıllarına kadar uzanmaktadır. Son dönemde yapılan arkeolojik kazılarda dünyadaki en eski yerleşim alanlarının bu bölgede olduğu görülmüştür. Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Ermeniler, Kürtler, Araplar, Türkler gibi pek çok insan grubunun bu topraklarda yaşamını sürdürdüğünü yazar kaynaklar. 

Yaklaşık 5 km uzunluğu ile Dünya Kültür mirası olan Diyarbakır Surları, İslam dünyasında beşinci Harem-i Şerif olarak bilinen Ulu Camii yanında pek çok Cami, Kilise, Han, Kervansaray, Hamam ve Şadırvanlarıyla adeta bir açık hava müzesi…

Bundandır ki, ünlü Fransız Arkeolog ve tarihçisi Albert Gabriel, dünyanın en büyük kalesi olan ve uzunluğu itibariyle de Çin Seddi’nden sonra gelen Diyarbakır'ı; Dünyanın En Büyük Kitabeler Müzesi" diye tanımlamıştır.

İşte dünya mirası Sur’da da tıpkı Çizre gibi, pek çok bebek, çocuk, genç, kadın yaşlı ölmüş, pek çok insanı yaralı ve evleri yakılmış, yıkılmış, kültürel ve tarihi dokuları yok edilmiş, ayakta kalan tek tük yerlerin de yakılıp yıkılmasına devam ediliyor sırada daha niceleri…

Bizlerin ve dünyanın gözü önünde… 

Dünya paylaşım savaşlarında bile, siviller, dini mekanlar, okul, hastane, kültür ve bilim merkezi olan yerler bomba ve yıkımlardan uzak tutulurken, neden bizim ülkemizde pek çok insanımız,  pek çok şehrimiz doğası ve tarihi ile yok ediliyor?

***

Cambridge, Oxford ve Heidelberg'e bomba yağmadı:

Faşist Hitler’in dünyaya meydan okuması yüzünden çıkan II. Dünya savaşı süresince Almanya'nın sanayi ve büyük kentleri Amerikan ve İngiliz hava kuvvetleri tarafından taş üstünde taş kalmayacak şekilde yakılmış ve yerle bir edilmiştir. Bu yıkımdan  kurtulabilen sadece birkaç kent kalmıştır. Bombaların düşmediği bu kentlerin başında da kültür ve bilim merkezi Heidelberg gelmektedir.

Heidelberg’e bomba atılmaması, Almanya'nın İngiltere'yi bombalarken Cambridge ve Oxford şehirlerine dokunmamasına karşılık bir jest olduğunu söylenir.. Bazıları ise, Amerika’nın burayı askeri üs olarak kullanmak istediği için bombaladığını söylemektedir.

Sonuç olarak bir dünya savaşı olmuş milyonlar ölmüş yıkımlar olmuştur. Fakat bu kanlı cihan savaşından bile, birer kültür ve bilim merkezi olan Cambridge, Oxford ve Heidelberg etkilenmemiştir. 

Bu sonuç size de anlamlı gelmiyor mu?

Bizler, Cizre ve Sur'u kurtaramadık. 

Bari kalanları, sıradakileri koruyalım.
 
Barış için el ele tutuşarak savaş isteyen zalimlere dur!..

Artık yeter! Yeter!...

Diyelim…

Emin Toprak - DOSTÇA

         Diğer yazılarım için tıklayınız 


Bu yazı Radikal Blog’da:
http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/cizre-ve-suru-gor-heidelberg-cambridge-oxfordu-an-127127

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder