17 Mayıs 2015 Pazar

Üzgünüm, suçlu buldum kendimi…


Hani insan aynaya bakarken görmek istemez ya kendine ait bazı görüntüleri... İşte onlardan birkaçı: yılların yorgunluğu ile gözler altına sinmiş torbacıklar, şayet kalmışsa, ağarmış, seyrelmiş saçlar, kıvrım kıvrım olmuş çene altı ile yanaklar… 

Bu istenmezlere bakıp;  “Geçmişte böyle değildim, ama yıllar yıllar geçti. Üzülme boş ver, olacak bu kadar…”  Deyip konuşursun ‘içindeki sen’ ile.

Ve içindeki sen’e destek olup, çıkıverir orta yere yaşama tutkusu, elinden tutar seni kendinle barışık olarak ayırır seni aynanın önünden…

Eğer barışık ayrılmazsan ne mi olur? 

-Günün zehir olur…
***
Sonra evrilir, ekran olur aynalar, bu kez sadece seni değil; çevreyi, sokağı, toplumu, komşuyu, dünyayı yansıtır sana.

Ekranlar:
Bazen, ‘Dünya’nın en fakir devlet başkanı’ unvanını almış Uruguay’lı halkına tutkun mutlu mesut Jose Mujika’yı.

Bazen, ovadaki  kuzuya, suyumu bulandırıyorsun  diye savaş açan dağ başındaki kurt misali, mutluluğu başka halkların mutsuzluklarında, tokluğunu, başkalarının açlıklarında arayıp savaş açanları.

Bazen, koltuğu için kardeşlerine/halkına savaş açmış diktatörleri…
Bazen de, elinde din kitabıyla şehirden şehre, ülkeden ülkeye koşturup dinleyicilerine, diğerlerini yuhalatıp herkese aynı uzaklıkta olduğunu söyleyen sinirlileri…

Ve sen bunların tutkunlarını, yardakçılarını, parazitlerini gördüğünde:
Yine konuşmaya başlar ünlemli, sorulu çığlıklarla içindeki sen: …, Neden?!..

***

Bu kez ekrana dönüşen aynalar daha acımasızdır. Görüntüdeki katkını/payını sorgulatır sana; anne olarak, baba olarak, seçmen olarak, çalışan olarak…

Bu güzellikler ve kötülüklerde katkın var mı, varsa nedir? Diye…

Artık, boş ver, olur böyle şeyler diyecek olan yaşama tutkun da kurtaramaz seni… Düşünebilecek durumda isen eğer, yüzleşmek zorundasın kendi kendinle.
Ben de kendimi kurtaramadım ekrana dönüşmüş aynalardaki yansımalardan, masaya yatırdım 40 yıllık eğitimci mesleğimi ve diğer kimliklerimi.

Üzgünüm, suçlu buldum kendimi…

Emin Toprak- DOSTÇA

          Diğer yazılarım için tıklayınız 

Bu yazı Radikal Blog’da:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder