Pek çoğumuz, gerek evcil gerek yabani hayvanların
yavrularını koruyup yaşatmak için neler yaptıklarına tanık olmuş, bazen de
hayranlık ve hayretler içinde kalarak belgeselleri izleyip görmüşüzdür.
Hayvanlarda olduğu gibi insanlarda da içgüdüsel bir “analık
duygusu/güdüsü” olduğu söylenir ve bunun “kendi soyunu sürdürmek”
amaçlı olduğu da kabul edilir. Bunun kanıtı olarak da anaların, yavrularını
korumak için, nasıl gücünün sınırlarını aşan davranışlarda bulundukları
hakkında pek çok efsaneleşmiş olay anlatılır, tiyatro ve sinemaya konu olur.
Bu muhteşem analık duygunun etkisi, yavruların
bağımsız olarak yaşamlarını sürdürebilecekleri bir olgunlaşma veya gelişmişliğe
ulaştığında azalır veya son bulur.
Hiç şüphe yok ki, hayvan ve insanların en değerli
varlıkları yavrularıdır. İçgüdüsel ya da bilinçli olarak geleceğe dair olan tüm
hesapların odağında da yavrular/çocuklar vardır.
Hayvanların insan yaşamı kadar karmaşa olmayan bir
yaşamları vardır. Bu nedenle hayvan yavruları, insan yavrularına göre daha önce
bağımlılıktan kurtulup bağımsız yaşamaya başlarlar. Oysa insanoğlunun
bağımlılık süresi oldukça uzun sürmektedir. Öz bakım becerileri geliştikten
sonra, bu kez okul çağı başlar ki bu da uzun yıllarda da koruyuculuk devam
eder.
Okul çağında çocuk üzerindeki aile kontrolü devam etse
de, daha çok devletin koruma ve kollamasına geçmektedir. Devletin denetimindeki
okul ve diğer tüm eğitim kurumları da, çocukların/gençlerin güven içinde,
sağlıklı bir eğitim alması için
ailelerle işbirliği yapmak zorundadır.
***
Eğitim, sadece bireye özgü ve yaşadığı sürece verilen
bir hizmet değildir. Eğitim, nesiller boyu sürekliliği olan, toplumu yaşatan,
geleceğe taşıyan çok önemli kesintisiz bir sosyal süreçtir. Bunun içindir ki
eğitime yapılan her türlü yatırım toplumdan büyük destek görür.
14 yıldan beri ülkemiz yönetiminde bulunan anlayış; “Dindar nesiller yetiştirme” projesini
bir devlet politikası ve ülkenin en önemli gündemi haline getirmiştir. Devletin
tam desteği ve önemli kaynak aktarımıyla 4+4+4
/ İmam-Hatip sistemi kuruldu, uygulamaları devam ediyor. Nedense ülkenin
geleceğini çok olumsuz etkileyecek bu duruma muhalefet de sessiz kalmaktadır.
“Peki, eğitime yatırım yapmayı niçin
yadırgıyorsunuz?” diye soranlarınız olabilir. Hemen
cevaplayayım: Çünkü devletin “dindar nesiller yetiştirme” gibi bir görevi yok
ve de olmamalı. Eğer bu anlayış varsa (ki var), bu anlayışa karşı çıkılması
gerekir. Çünkü T.C. Anayasası ilkelerini; “İnsan Haklarına Saygılı… Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devletidir" olarak sıralamıştır. Ayrıca bu hükümler sadece bizim
anayasamıza özgü olmayan evrensel hükümlerdir. Demek ki devletin “dindar
nesiller yetiştirme” si hem kendi Anayasamıza hem de evrensel ilkelere aykırı
bir tutumdur.
Her insanın istediği inanca sahip olma hakkı olduğundan,
herkes karşılıklı olarak diğerlerinin değerlerine ve inançlarına saygı duymalı,
devlet de hukuk kurallarına uygun olarak her inanca saygılı ve eşit uzaklıkta olmalı
vatandaşların güven içinde olmalarını sağlamalı, hak ihlallerini önleyecek
güvenlik ve denetim görevini üstlenmelidir. Bu nedenle çağdaş devletin “Dindar
nesiller yetiştirme” diye bir görevi yoktur. Eğer böyle bir görev yüklenmişse
bir devlet; hem demokratik, hem laik, hem de çağdaş olma özelliğini kaybetmiş,
dini esaslarla yönetmeye başlayan bir devlet olmuş demektir.
Çağdaş devletler vatandaşlarını ilgi, istek ve
becerilerine uygun olarak hayata hazırlamakla görevlidir. Bu amaçla
vatandaşlarına, okul sistemi içinde ve işbaşında daha iyiyi, daha verimliyi,
daha insanca olanı kazandırmayı amaçlar. Amaca ulaşmak için de; felsefe, güzel
sanatlar, matematik, fen ve de diğer tüm bilimlerden yararlanır.
Dünyanın pek çok yerinde devletlerin yaptığı eğitim çalışmalarını
yeterli bulmayanların, ya da eğitim çalışmalarından yeterince yararlanmayanlara
destek vermek isteyenlerin kurmuş oldukları pek çok sivil toplum örgütlenmesi
vardır. Bunlar, gönüllülük esaslarına göre çalışıp hizmet üreten dernek ve
vakıflardır. Devletler de, bu tür hizmet kurumlarını amaçlarına uygun çalışıp
çalışmadığını, eğitim hizmet alan çocuk/gençlerin güven içinde olup
olmadıklarını denetler. Devlet bazen kamu hizmeti yapan bu kurumlara, yerleşke alanı
için gerekli olan arsa/arazi verir veya vergi muafiyeti sağlamak gibi
desteklerde bulunabilir.
Yurdumuzda da bu tür dernek ve vakıflar bulunmaktadır.
Ne yazık ki iktidar bu kurumları bile benden yana, benden yana olmayan diye
ikiye ayırmış, eşitlikçi olmayan bir anlayış içine girmiştir. Açıkçası “Dindar nesiller yetiştirme” anlayışına
yakın yani kendinden yana olan dernek ve vakıflar yapılan eğitim ve barınma
alanlarının yasalara uygunluğu, eğitim alanların güven içinde olup
olmadıklarını denetlemek yerine, onların hata ve suçlarını görmezden gelip
koruyup kollamayı üstlenmektedir. Kendinden yana görmediklerine de… İşte
birkaç örnek:
- Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD)’nin vefat eden eski başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, hem mesleği içinde, hem de sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmaları ile toplumda kabul görmüş çok saygıdeğer bir bilim insanıdır. Bu değerli insanı 2009 yılında (hastalığı ile uğraşırken) öylesi haksızlıklarla karşılaştı ki henüz unutulmadı. Peki niçin? “Çağdaş eğitim istediği için…”
- Geçen haftalarda Karaman Ensar Vakfı bünyesindeki yerlerde çocuk tecavüzleri yaşandığı ortaya çıktı. O günden beri gündemin ilk sırasını alan bu konuda Başbakan ve ilgili bakanların mağduriyeti yaşayan çocuk ve ailelerden daha çok adı geçen vakfa sahip çıkıp, onları nasıl savundukları ve halen de savunmaya devam ettiklerini gördük, görüyoruz. Peki niçin? “ Dindar(!) eğitim istediği için…”
- İlim Yayma Vakfı’nın kurucusu olduğu Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı’nın cehaleti kutsaması ile ilgili konuşmasına nasıl sessiz kalındığını da ibretle gördük. Peki niçin? “ Cehaleti savundukları için…”
Bu yazı radikalyazar.com’da:
http://www.radikalyazar.com/yavrularimiz-2/