Hepimiz, olmaması gereken pek çok olayı yaşadık, gördük ve duyduk. Ve tüm bu yaşanmışlıklara sebep olan belli kişiler veya belli güç odakları ortaya çıkınca da;  ya “Kol kırılır yen içinde kalır” ilkel anlayışı gereği saklanır gün ışığına çıkarılmaz. Ya da anlamamış/duymamış görünüp zaman akışına bırakılarak unutturulmaya çalışılır.

Şayet biraz biraz sızıntı olmuş, duyulmuşsa, bu kez medya kullanılır. Medyada, “ama-fakat” diye başlayan yazılar ve saatler süren demagojik söylemlerle algı değişiklileri yaratılmaya çalışılır. Eğer yargıya yansımış bir durum varsa, bu kez de savcı-yargıç değişiklikleri yapılarak suçlular aklanmaya…

Hırsızlık, yolsuzluk ve son olarak çocuk istismarları… Kısa zaman aralığında çokça tekrarlanan olaylar bunlar.

Karaman, Ensar Vakfı’ndaki olay da bunlardan biri… O çocuk istismarını yaşamış olan 45 çocuktan birisinin, olayı ailesine, ailenin de savcılığa bildirmesi sonrasında bizler öğrenmiş olduk. Konu Meclis’in gündemine geldiğinde ise iktidar partisi AKP, araştırma komisyonu kurulmasını kabul etmedi, reddetti, bir gün sonra da komisyon kurulmasını kabul etti. Bu ilginç tutum belki sosyal psikolojinin alanına girer, fakat biz de basit bir değerlendirme  yaparak bu anlayıştan iki sonuç çıkarabiliriz:
  1. Onlar benim adamlarım onlara dokundurmam!
  2. Haydi, ele güne karşı ayıp olmasın, biz de evet diyelim, nasılsa diğer komisyonlarda olduğu gibi bu komisyonundan da bir sonuç çıkmaz!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, “Bu bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumuzu karalamak için gerekçe olamaz, biz Ensar Vakfını da tanıyoruz hizmetlerini takdir ediyoruz… “ diyerek, çocuk ve aileyi korumadığını kendi sesinden ilan etti:

https://www.youtube.com/watch?v=Kir6tTI4O7c

Başbakan Davutoğlu hiç fırsatı kaçırır mı?  “Paralel yapının öncülüğünde bir algı operasyonu yapılıyor. Biz Ensar Vakfı’nın insanlığa ve ülkemize hizmet ettiğine şahitlik ediyoruz.” demiş.

Milli Eğitim Bakanı Avcı ise, “Ensar Vakfı da bizim çok verimli işbirliği yaptığımız sivil toplum kuruluşlarımızdan biridir… Bir kişinin işlediği suç veya suçlardan ötürü topyekûn bir camiayı töhmet altında bırakmak doğru değildir.” demiş.

Sizin de dikkatinizi çekti mi, Başbakan ve iki Bakan benzer telaş içindeler, üçü de olayların yaşandığı O Vakf’ı savunup, koruyor öyle değil mi?

Peki, hiç mi düşünmüyorlar, bu iğrençliğin sosyal ve psikolojik çöküntüsünü yaşamış ve yaşamları boyunca da yaşayacak olan bu çocuklar ve aileleri, onları kim sahiplenip, koruyacak?

İnsanın, batsın sizin vakfınız diyesi geliyor.

Sonuç olarak bu çocuklar iki yıl boyunca defalarca tacize uğramış ve orta yerde bir toplumsal yara var. Bu dramı bir defalık diye önemsizleştirmek, sıradanlaştırmak, ya da unutturmak için bahaneler aramak yerine en etkili bir şekilde üstüne gidilmeliydi, olmadı, yapamadılar…

Sadece Bir kere olmuş deyip Paralel yapının bir algı operasyonu olarak tescil ettiler. Ve de sözbirliği yapıp bu konu her açıldığında Ensar Vakfı’nı koruyup, savundular…

***

“Şimdi kim inanır bu tavır ve söylemlerinize?!…”  Diyecektim ki, vaz geçtim. Çünkü yanlış bir çıkarımda bulunmuş olabilirim. Hemen düzelteyim, ya da bu ünlemli soruyu sormaktan vazgeçeyim. Nasıl da unutmuşum bir Profesör açıklamıştı, üstüne vurgu yaparak tane tane, kime inanıp kime güvendiklerini, kimden korktuklarını:

Kurucusu İlim Yayma Vakfı olan Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı: “Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede… Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış, hatta ilkokul bile okumamış olanlardır… Okumuşlardan korkuyorum, pratikte en tehlikeli kesim üniversite mezunlarıdır.”  Lütfen şimdi bir de bunları onun kendi sesinden dinleyin:

http://www.rotahaber.com/gundem/rektor-yardimcisi-prof-dr-bulent-ari-istifa-etti-h591331.html

Dinlediniz mi, sunucuyu şok eden ve adeta yaşasın cahillik diyen bu videoyu?  O halde; kimden güç aldıklarını, niçin yok olamadıklarını belirten bu bilimsel (!) analiz ve açıklamaları da anladınız değil mi?

Demek ki onları ayakta tutan güç, okumamış cahillermiş!.. Aslında biz de bunun böyle olduğunu kısmen biliyorduk, fakat biz,  onları eğitimsiz ve cahil bırakanlara kızıp, üzülüyorduk. İşte duydunuz ve gördünüz, cahilliği kutsayanlar,  sevenler de varmış, çünkü onları var eden, çoğunluğun cahil kalmasıymış!…

Şimdi bunların 4+4+4 ve İmam Hatip sistemini, neden bu kadar sahiplenip, savundukları daha çok açıklık kazandı değil mi? Düzenlerini sürdürmek için: Düşünmeyen, sorgulamayan insanlar yetiştirmek…

Artık bir de belgemiz var, hem de bir bilim adamı(!) Rektör Yardımcısı Prof. Dr…’un kendi sesinden…

***

Bunları ve yazılmayanları okuyup, duyup, görüp düşündükçe daha da netleşiyor:

Neden, faili belli olan ölümlerin karanlıkta kaldığını,
Neden, Alman yargısının ortaya çıkardığı Deniz Feneri’nin karartıldığını,
Neden, Roboski Katliamının üstüne gidilemediğini,
Neden, Pozantı Cezaevi’ndeki tecavüz olaylarını ortaya çıkaranın tutuklandığını,
Neden, Pozantı Cezaevi’nde tecavüze uğrayan çocukların müebbetle yargılandığı ve tecavüzcülerin tahliye edildiğini,
Neden, 17/25 Aralık ses ve dosyalarına veba mikrobu bulaşmış gibi saklandığını,
Neden, 7 Haziran sonrasında, yurdun her yerinin ölüm evine döndüğünü,
Neden, Barış için imza atan ve kalemi dışında silahı olmayan akademisyenlere; zırha bürünmüşler tarafından: “karanlık, alçak, hain, ahlaksız,  çukur, seviyesiz (lümpen), terör örgütünün maşası…” gibi sıfatlar takılarak hakaret edildiğini,
Neden, sapıkları bile, bizden ve bizden olmayan diye ayrıştırıldıklarını,
Ve neden, tüm gerçekler ortada iken bile, insanların gözünün içine bakılarak yalanlar söylendiğini…

Emin TOPRAK 01.04.2016

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız