Her
ülkedeki kamu kurumları, alanları içinde gerekli ve önemlidirler. Fakat bu
kurumlardan bazıları, herkese için yaşamsal bir öneme sahiptir. Bunlar: Güvenlik,
Yargı, Eğitim, Sağlık ve Dış Politika işlerini düzenleyenlerdir. Bu alanlar ülkenin
%99 oyunu almış bir görüş veya partinin yönetimi altına girerse ve eğer bu yönetim
kendisinden taraf olmayan %1’in insan haklarını çiğnerse, bu gücün meşruiyeti
olamaz.
Bu
anlayışla ülkemizin şimdisine baktığımızda:
Kim bize, uygulanan güvenlikçi anlayışların insan haklarına uygun olduğunu
anlatabilir ki?
Kim bizi, günübirlik anlayışlarla
şekillendirilmeye çalışılan yargı kurumlarının herkes için hak-hukuk-adalet dağıttığına inandırabilir ki?
Kim bize, zorunlu din dersi verdiren bir anlayışın, verdiği eğitim ile tüm
toplumu kucakladığını savunabilir ki?
Kim bize, sağlık hizmetlerinin para kazanma
aracı olmadığını ve Hipokrat yemini
etmiş doktorlarca ihtiyacı olanlara verildiğini söyleyebilir ki?
Kim bize, niçin, “Herkes kötü, biz iyi…”
anlayışı ile hiçbir dost komşumuzun kalmayışını ve neden, değerli yalnızlık dedikleri dünyada yapayalnız kalışımızı açıklayabilir
ki?
Her kimse O meydana çıksın; kızmadan, bağırmadan tane tane anlatsın bize…
***
Yeni Türkiye diye diye…
Sümerbank,
Etibank, Deniz Yolları, Tüpraş, Tekel, Telekom gibi nice KİT’leri, nice fabrika
ve arazileri paylaşıp bitirdiler yine doymadılar.
Müteahhitleri doyurmak için kentlere, parklara, deprem toplanma alanlarına bile saldırıp, talan ettiler, trafik, yol,
altyapı düşünmeden, mezar taşı benzeri gökdelenler ve AVM’ler diktiler.
Ve ekonomik kalkınmayı da bu kirli ilişkilerin çokça
döndüğü inşaat alanına bağladılar.
Aslında
çok çoook yemişlerdi, fakat yine de doymamışlardı, çünkü bunlar açgözlü birer
obez olmuştu. Ve öylesine doymak bilmez açgözlü idi ki bunlar, önlerine çıkan her
şeyi, her yeri, her durumu; ellerindeki hesap makinasında bölüp, çarpıp,
toplamaya başladılar.
Tarla,
bahçe, zeytinlik, park, tarihi doku, ova, dere, ırmak, kumsal, kıyı, dağ, orman,
maden ne varsa hepsine saldırı… Bu saldırılar sonucu köy ve kentlerdeki çevre
yaşanmaz oldu, doğadaki bitki örtüsü, canlılar ve doğal denge tehlike altında…
Tüm bu projelere izin verip destek olanlara, yandaşlara
ve ortak havuzlarına paracıklar akıttılar. Her günkü yaşanmışlıkları
unuttursun, karartsın diye de gazetecikler
ve sazan balık benzeri gazeteci yazarcıklar yarattılar.
***
Ülkede zaten
kısıtlı olan hak ve özgürlükler güvenlikçi baskıcı yasalarla yok edildi. Hâkim
ve savcılarla seçim sonuçlarına endeksli maaş artırma pazarlıkları
yapıldı. Kürtlerin yaşadığı coğrafyada
(hendekleri kapatmak adına) tarihi doku ve evlerini terk etmeyen nice insanlar
evi-barkıyla birlikte yok edildi, sağ kalanlar zorunlu göçmen… İnsan hakları, demokrasi, laiklik ve diğer Cumhuriyet
değerlerine karşı savaş açıldı. Okullarda kızlı erkekli oturma bile “haram-günah” sayıldı, tüm okullara
imam-hatip felsefesi yerleştirildi…
Peki,
tüm bunlar olup biterken ana muhalefet CHP ne yaptı/yapıyor? Öylesine ürkek,
öylesine korkak ki, bu haliyle ne yapabilirler ki?. Sadece iktidarın gündemden
düşürdüğü bazı eskilerle uğraşıyorlar desem, haklarını yemiş olurum, söylemekten
vazgeçtim.
Haklarını
yemeyelim, yukarıda anlatılagelen konularda, soru önergeleri verdiler,
tartıştılar ve bazen de inceleme raporları yazdılar: sözde sahip çıkıp fakat
bir türlü raflardan indiremedikleri SHP’nin meşhur “1989 Kürt Raporu” gibi …
Baksanıza
son günlerde de, akıl dolu bir kurnazlık içine girdiler. Elbirliği yaparak
yıllarca baraj altında bıraktıkları
bir görüşü işaret ederek: onların yanında imiş gibi bir algı
oluşturmamak için, anayasaya aykırı da olsa milyonların
oyunu alarak barajı aşan bir parti
olan HDP’yi meclis dışına çıkartmak için destek verecekmiş sarayın iktidarına…
Oysa
iş “lafa” gelince (sosyal demokrat olup) sadece milyonlar için değil, tek bir
kişinin hakları için bile neler neler yapacaklarını anlatan nutuklar çekerler
insana...
***
Sonuç olarak:
Çıkarları
için her alanda dini kullanan, çevreye, doğaya ve insana haklarına karşı duran,
bazı insanları ötekileştiren ve yok sayan bir yönetimle karşı karşıyayız.
Bu
anlayış şimdi de filen başlamış olan “tek adam” yönetimini yasalarla
yerleştirmeye çalışıyor ülkemize… Hep birlikte içinden çıkılması çok zor,
sosyal, ekonomik, politik ve çevresel sorunlar yaşatmaktayız. Eğer bu durumun
sürgit devamını istemiyorsak tüm toplum katmanları olarak; eşit vatandaşlık, insan hakları ve demokrasi ortak paydasında
buluşmalı ve bu gidişe dur demeliyiz. Çünkü bu güç birliği insanlarımızın ve
geleceğimizin güven içinde olması için bir zorunluluk haline gelmiştir artık.
Bu yazı radikalyazar.com’da:
http://www.radikalyazar.com/akp-yeni-diye-diye-geldi-iste-yeni-turkiye/#prettyPhoto
Yazarın
diğer yazıları için tıklayınız