Köyümüzde her hanenin birkaç koyunu, çok sayıda keçisi olurdu. Çünkü meramız keçi beslemeye daha uygundu. Yaylaya gidildiğinde, tüm komşular keçi ve
koyunlarını birleştirerek bir sürü oluştururdu. Hazırlanan sıraya göre o gün
kim şivan ise, sürü ona teslim edilirdi.
Yayladaki ilk bir-bir buçuk aylık süre içinde şivanlar, sürüyü süt sağımı ve yavrularla buluşturmak için öğlen ve
akşamları herkesin kapısına getirirdi. Hayvanları karşılan sahipleri gelen-gelmeyen yoklaması ve yavru payı bırakacak şekilde süt sağımını yapar, sonra da yavruların olduğu barakanın kapısını açarak ana ve yavruları buluşturdu.
İşte o anda yavruların çığlıkları
ile onları özleyip doyurmak isteyen anaların yalvarırcasına melemeleri, heyecanla koşuşturup, yavrularına seslenerek aramaları ve kısa zaman içinde birbirlerini koku, ses
ve hisleriyle bulmaları, buluşmaları... Buluşma anında birlikte yaşadıkları sevinç-coşku... Buluşurken anne ve yavruların yalanarak selamlaşması, konuşması, coşku içinde özlem gidermesi... Bu görsellik ve orkestra, izleyen, dinleyen herkese hoş anlar yaşatır, onlarda hayranlık ve hayret uyandırırdı. Zaten o oğlak ve
kuzular doğdukları günden beri zıplayıp oynayarak, anlamlı anlamlı meleyerek;
evlerin, sokakların, köyün, şimdi de yaylanın neşe kaynaklarıydı.
Mayıs ayının sonuna doğru oğlak ve kuzular artık büyümüş, karınları da yayla ovasında yedikleriyle doymuş olurdu. İşte bu düşünce ile öğleyin süt sağımı için gelecek olan annelerle yavruların buluşmaları engellenirdi. Ayrıca ; öğleyin süt sağımı için gelecek olan sürü artık herkesin xircit (yayla evi) kapısına değil de, tam karşıdaki yayla düzünde olan derenin kıyısına, oradaki söğüt ağaçlarının gölgeliğine getirilir ve böylelikle Bêrî ile Bêrîvan zamanı da başlamış olurdu.
Mayıs ayının sonuna doğru oğlak ve kuzular artık büyümüş, karınları da yayla ovasında yedikleriyle doymuş olurdu. İşte bu düşünce ile öğleyin süt sağımı için gelecek olan annelerle yavruların buluşmaları engellenirdi. Ayrıca ; öğleyin süt sağımı için gelecek olan sürü artık herkesin xircit (yayla evi) kapısına değil de, tam karşıdaki yayla düzünde olan derenin kıyısına, oradaki söğüt ağaçlarının gölgeliğine getirilir ve böylelikle Bêrî ile Bêrîvan zamanı da başlamış olurdu.
Bêrî û Bêrîvan
Bêrî, Kürtçede değişik anlamları
olan ve çok kullanılan bir sözcüktür. Keçi ve koyunların kırda
sağıldığı yer (su ve gölgeliği olan). / Keçi ve koyunları sağmak, / hasret, özlemek, özleyiş, sıla hasreti, bir daha görmek,
kavuşmak arzusu, ... anlamındadır.
Bêrîvan
ise bêrî alanındaki keçi ve koyunları sağmaya giden kadın demektir. Her genç
kadın ve genç kız bêrî için; en güzel giysilerini giyer, saçlarını tarar,
belinden aşağı uzanan örüklerine şekil verir, kokular sürünür ve içi pırıl
pırıl kalaylı uzun saplı bakır bakracı eline alarak yola çıkardı. Daha bêrî
alanına varmadan diğer bêrîvan arkadaşları ile buluşur ve hep birlikte hem
oynar hem de klam söyleyip coşku içinde buluşma yerine varırlardı. Bu da henüz yeni
yeni genç kız olmaya başlayanların; kendisini tanıtıp kanıtlaması, öz güven
kazanması ve sosyalleşmesi için önemli bir ortam hazırlardı.
Buluşma yerine varıldığında eğlence bitmiş artık herkesin kendi işi için
koşuşturması başlamıştır . Herkes sürü içine dalar, kendi keçi ve koyunlarının gelip gelmediğini kontrol eder. Bulduklarıyla konuşur, diğerlerini isimleri ile çağırır, arar, bulur ve süt sağımı yaparak işini bitirdi. Bazen koca sürü içindeki birkaç hayvanını bulamaz, birkaç tur yaptıktan sonra bulur, bazen de hiç bulamaz, hayvanı dağda kalmış, kaybolmuş, belki de kurtlara yem olmuştur!...
Birden bire önceki neşeli, mutlu, coşkulu hava bitmiş yerini coşkusuz, üzgün, mutsuz, korku ve yorgunluk dolu bir hava almıştır. Zaten gün yarısı, tepedeki güneşin en yakıcı saatleri, hayvanların çıkardığı sesler, kokular, yerden yükselen tozlar bunaltıcılığı varken, üstüne bir de hayvanların kayıp olması yüklenmiştir.
Bu psikoloji ile hemen koşar o günkü şivanın yanına ve korkularına dair; ne oldu, ne olmuş olabilir, başkasının da kayıpları var mı... türü soruları sıralardı. Eğer şivan haberi ilk olarak şaşırır, üzülür ve kayıplara neden olabilecek durumları düşünür taşınır. Hangi vakit nerelerde bu kayıplar olabileceği hakkında görüşlerini söylerdi. Sonra toplanmaya başlardı diğer kayıp hayvan sahipleri...
Güle oynaya gelmiş oldukları bugünkü bêrî, bazı bêrîvanlara zehir olmuştur artık. Hemen bakraçlardaki sütü eve götürür, durumu anlatır ve ya kendisi ya da evden başka biri kayıpları olan komşularla buluşup şivanın söylediği yerlere hayvanlarını aramaya giderlerdi...
Şimdi yazımızı noktalayıp, başka konuları gelecek haftalara bırakalım.
koşuşturması başlamıştır . Herkes sürü içine dalar, kendi keçi ve koyunlarının gelip gelmediğini kontrol eder. Bulduklarıyla konuşur, diğerlerini isimleri ile çağırır, arar, bulur ve süt sağımı yaparak işini bitirdi. Bazen koca sürü içindeki birkaç hayvanını bulamaz, birkaç tur yaptıktan sonra bulur, bazen de hiç bulamaz, hayvanı dağda kalmış, kaybolmuş, belki de kurtlara yem olmuştur!...
Birden bire önceki neşeli, mutlu, coşkulu hava bitmiş yerini coşkusuz, üzgün, mutsuz, korku ve yorgunluk dolu bir hava almıştır. Zaten gün yarısı, tepedeki güneşin en yakıcı saatleri, hayvanların çıkardığı sesler, kokular, yerden yükselen tozlar bunaltıcılığı varken, üstüne bir de hayvanların kayıp olması yüklenmiştir.
Bu psikoloji ile hemen koşar o günkü şivanın yanına ve korkularına dair; ne oldu, ne olmuş olabilir, başkasının da kayıpları var mı... türü soruları sıralardı. Eğer şivan haberi ilk olarak şaşırır, üzülür ve kayıplara neden olabilecek durumları düşünür taşınır. Hangi vakit nerelerde bu kayıplar olabileceği hakkında görüşlerini söylerdi. Sonra toplanmaya başlardı diğer kayıp hayvan sahipleri...
Güle oynaya gelmiş oldukları bugünkü bêrî, bazı bêrîvanlara zehir olmuştur artık. Hemen bakraçlardaki sütü eve götürür, durumu anlatır ve ya kendisi ya da evden başka biri kayıpları olan komşularla buluşup şivanın söylediği yerlere hayvanlarını aramaya giderlerdi...
Şimdi yazımızı noktalayıp, başka konuları gelecek haftalara bırakalım.