Öğretmen sadece ABC ve bilgi öğreten bir kaynak değil ki. Öğretmen
eğitim sürecinde; öğretirken öğrenen biri, yani sürecin bir bireyi, bir
çalışanı. Bu süreçte katılımcılara; din-dil-ırk ayrımı yapmadan barış
içinde birlikte yaşama, paylaşma, düşünme, sorgulama, yorumlama, çözüm
arama gibi insan olmanın değerleri kazandırılır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile UNESCO işbirliğinde 21 Eylül - 5
Ekim 1966 tarihleri arsında (Türkiye'den de Osman Bener, Aysel Yüceışık
ve Güngör Salman'ın da katıldığı) Paris'teki toplantıda "Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi"
adlı bir belge kabul edilmiştir. Bu belgede, öğretmen adayının
seçiminden öğretmen eğitimine, öğretmenin işlev ve sorumluluklarından
mesleki yaşam koşullarına kadar pek çok konu ele alınmıştır.
Öğretmenlerin sadece eğitim alnında yani okul içinde değil,
toplum içinde de yerine getirmesi gereken önemli işlev ve
sorumlulukları vardır ortak görüşüne varılmış ve aşağıdaki ilkeler saptanmıştır:
* Eğitim, insan kişiliğinin ve yeteneklerinin
geliştirilmesine ve ayrıca temel özgürlüklere ve insan haklarına derin
bir saygı aşılamayı amaçlamalıdır.
* Eğitim'in, dünya barışına, tüm uluslar, din ya da
ırk grupları arasında dostluğa hoşgörüye ve karşılıklı anlayışa
yapabileceği katkıya büyük önem vermelidir.
* Öğretmenlerin yetiştirilmesi ve istihdam, soy
renk, cinsiyet, din, siyasal görüş, etnik köken, ekonomik durum gibi
ayrımcılığın hiçbir biçimine yol açmamalıdır.
* Öğretmenler sadece kendi mesleklerini yapacak şekilde ekonomik olanaklara sahip olmalıdır.
* Öğretmen örgütlerinin, eğitimin ilerlemesi
amacıyla eğitim politikalarının hazırlanmasına ve eğitim yönetimine
demokratik katılımları sağlanmalıdır.
Öğretmenliğin toplum içindeki konumunu belirleyen bu ilkeler nedeniyle 1994 yılından beri, 5 Ekim tüm dünyada Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.
Ülkemizde ise 24 Kasım günü öğretmenler günü olarak kabul edilmiş ve
kutlanmaktadır. Amacım, 5 Ekim mi, yoksa 24 Kasım mı öğretmenler günü
olmalı, tartışmasına girmek değildir. Asıl konumuz yukarıda özetlenen
ilkelere göre öğretmenlerimizin şimdiki durumu...
İşte aynada gördüklerimizden bazıları:
* İnsan kişiliğinin ve yeteneklerinin geliştirilip,
temel özgürlüklere ve insan haklarına saygılı insanlar yetiştirme
yerine; tornadan çıkmış benzerlikte, ortaçağ eğitim anlayışını uygun,
soru sormayan, yorum yapmayan, 4+4+4 sistemi kurulmuş. Tüm okulları
İmam Hatip felsefesine uyarlayan, insanlara; 'bizimkiler' ve 'ötekiler' anlayışıyla bakan yeni nesiller yetiştirme amaçlanmaktadır.
* Öğretmen yetiştirme politikası iflas etmiş,
öğretmen yetiştiren kurumlar kapatılmış, böylece öğretmen olmayı
içselleştirmiş, düşünsel, fiziksel ve kişisel nitelikler taşıyan ve
istenilen bilgilere ve beceriye sahip öğretmen yetiştirilmemiştir.
Öğretmenin yetiştirilmesi; üniversitelerin 300-500 kişilik
dersliklerinde, öğrenciyi tanımayan, uygulamadan uzak, kuru bilgi
ezberleten öğretim üyelerine bırakılmıştır. Bu okullardan mezun olan
gençlere öğretmen olabilsin diye kısa süreli "Pedagojik Formasyon"
dersleri verilmektedir. Böylece okulunu bitirip öğretmen olma hakkı
kazanmış ama öğretmen olamamış yüzbinlerce genç, atama sırası için
kuyruklar oluşturmuş ve ülke çapında çığlıklara neden olmuştur. Bu
çığlıklara sağır kalmış yönetim, çözüm bulamaz ve sorunun içinden
çıkamaz durumdadır...
* Politik çıkar ve anlayışlar doğrultusunda okulun
iklimi ve havası bozulmuş, kazanılmış hakları yok sayılan yönetici ve
öğretmenler 'bizden' ve 'ötekiler'
şeklinde parçalara ayırılmış. Ekonomik nedenlerin yaşamı zorlaştırması
sonucu mesleğini ikinci plana atarak ek işler peşine düşürülmüş mutsuz
bırakılmış öğretmenler...
* Kendilerinden saymadıkları mesleki sendika ve
dernekler yok sayılmış, onların eğitim politikalarının geliştirilmesine
ve eğitim yönetimine demokratik katılımı engellenmiş, böylece meydan
sarı sendika ve sarı derneklere bırakılmıştır.
* Yöneticiliklerinin hemen hemen tümü "Din Kültürü
ve Ahlak Bilgisi" branşından olanlara verilmiş böylece diğer
öğretmenlerin meslekte yükselme istekleri engellenmiştir.
..
Öğretmenin elini öpmek, ona; şiirler okumak, övgülerde bulunmak,
çiçekler vermek kısa süreli de olsa mutluluk verir ama kalıcı olmaz.
Öğretmenler, çocuklarıyla, öğrencileriyle, velileriyle,
meslektaşlarıyla aynaya baktıklarında coşku içindeki mutlu-başarılı
ülkeleriyle birlikte mutlu olurlar.
Tüm dünyada barış içinde hep birlikte mutlu olacağımız günlere...
Bu
yazı Radikal Blog’da:
http://blog.radikal.com.tr/egitim/ogretmenler-gunu-demek-icin-117956
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder