19 Ağustos 2013 Pazartesi

DİL YARASI


Meslek grubumuzun sitesine, eğitim sorunlarımız hakkında bir e-mail yazmıştım. Kendisine  “grup aktivisti” adını taktığım arkadaşım da cevaben; “…emekli oldun diye yazı bile göndermiyorsun, çok mu yoruldun, e hadi yazını bekliyorum siteye…” diye çağrıda bulunmuş.

Peki dedim ve önce onun da yaşadığı bir ülke sorunumuzdan başlamak istedim yazıma.

Bu arkadaş benim ilkokula başladıktan sonra Türkçe öğrendiğimi öğrenince; kendisinin de öğretmenliğe başladıktan sonra uzun süre Kürt köylerinde öğretmen olarak çalıştığını belirterek empatide bulundu. Ve o insanların özelliklerini, güzelliklerini, sorunlarını anlatmaya başladı. Bir ara fırsat bulup “peki arkadaşım madem uzun yıllar o bölgede çalıştın gel seninle biraz Kürtçe sohbet edelim” dedim.

-Ama ben Kürtçe bilmiyorum ki!.. Dedi.

Sohbetimizin devamında arkadaşıma dedim ki, biliyorsun ülkemizde pek çok yabancı dil kursu var bu kursların tümü olmasa da bazıları 5-6 ayda kursiyerlerine; günlük yaşamda karşısındaki ile iletişim kurabilecek kadar yabancı dil bilgisi kazandırmaktadırlar.

Kapalı çarşıda ve tatil bölgelerinde turistlere hizmet sunan dükkân çalışanları ve seyyar satıcılar kısa sürede iletişim kurabilecek düzeyde yabancı dil öğrenebiliyorlar, turist rehberi bile oluyorlar.

Devlet dil okulunda bir yıl süreli eğitim alanlar emsallerinden farklı olarak “Dil Tazminatı” alabilecek duruma gelebiliyorlar. Hele hele 5-6 ay süre ile yurt dışına gidip yabancı dil kursu görenlerin ne duruma geldiklerini anlatmaya gerek bile yok…

Peki, sen yıllarca o köylülerle birlikte yaşadın, öğrencilerine Türkçe konuşmayı-yazmayı-okumayı öğrettin. Evlerine misafir oldun, onlar senin evine, okuluna geldiler. Neden öğrenemedin bu dili? İşin garibi 3-5 ay sonra öğrencilerin seninle Türkçe iletişim kurabilecekler duruma geldikleri halde, sen ertesi yıllarda okula yeni başlayan öğrencilerinle de iletişim kurmama sıkıntılarını çektin.

Önce kendimize ve mesleğimize tutalım aynayı, biz neden öğrencimizle iletişimimizi daha etkili düzeye getiremiyoruz? Ben 40 yıl çalıştıktan sonra emekli olan bir eğitimci olarak halen ilkokul öğretmenimle görüşüyorum. Ona saygıdan öte minnet duyguları besliyorum. Ama O, bana Türkçeyi öğretmek için ana dilim olan Kürtçeyi yasakladı, annemle iletişim kurmamı engelledi (yada öyle sandı), arkadaşlarıma takip ettirerek ispiyonculuğu öğretti onlara… Bunu da unutamıyorum.

Bu konuda suçlu kim, öğretmenler mi? 

-Hayır, ayrıca suçlu da aramıyorum. Benim aradığım, eğitimde; “önemsenmek” ve “kabul görmek” … İlkelerinin çok önemli olduğu ve uyulduğunda doğuracağı sonuçlardır. Sonuçlar hakkında ise aşağıdaki linki okuyun lütfen.

O halde sorunları çözecek olan iki önemli soruyu hatırlatalım:  

Ne yapmalı? 

Nasıl yapmalı? 

Sipariş yazımın sonuna üç nokta (…) bırakarak, Can Yücel ile noktalayalım.

Bilmelisin Ki….
Bilmelisin ki …
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz
Bilmelisin ki …
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini
sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri
anlamına gelmez.
Bilmelisin ki …
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Bilmelisin ki …
sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar
sürüyor.
CAN YÜCEL

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

http://www.mufettisler.net/makaleler/konuk-yazar/1049-dil-yarasi.html  (Bu  bağlantı iptal  edildiği için ulaşılmıyor.)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder