Hemen herkes zaman zaman yaptığı, yapacağı işleri birazcık erteleyerek kendisini, kendisine bırakmak ya da saklanmak ister. Ben de Ağustos ayı başından beri haftalık yazılarıma ara vermiştim.
Fakat sen köşeye geçip kabuğuna çekilsen de dışarıda hayat hızlı ve acımasızca devam ediyor.
İşte bu döngüde içimdeki 'insani' ve 'bencil' dürtüler de sürekli çatışıp durdular. Birincisi haydi 'yaz!', ikincisi de boş ver 'yazma!' diye komutlar vererek beni bana bırakmadılar.
Ben de M. Cevdet Anday'ın o muhteşem dizelerini 'komut' saydım:
Uyumayacaksın / Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak / Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o sen değilsin / Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler alacak / Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın / Düzelmeden memleketin hali
Düzelmeden dünyanın hali / Gözüne uyku giremez ki…
Uyumayacaksın /Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Seni seslerle uyandıracak / Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o sen değilsin / Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler alacak / Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın / Düzelmeden memleketin hali
Düzelmeden dünyanın hali / Gözüne uyku giremez ki…
Uyumayacaksın /Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar / Vakur metin sade / Çalacaksın.
//Melih Cevdet Anday
Evet, sesler uyutmaz, insanı çekip alır düşler dünyasından.
Hele de ülkende 'bir gece ansızın' anlayışı egemense!
Hele de ülken ve dünyada bitmeyen acılar, haksızlıklar, yoksulluklar ve savaşlar sürüp gidiyorken:
Ezberlerinle değil, akılla, mantıkla, vicdanla konuşmalısın.
Bu haksız hukuksuz gidişi durduracak çareler aramalısın!
Hırsıza, emeğini ve ekmeğini kaptırmamalısın!
Erken öten horoz olup bir bir anlatmalısın hırsızlıkları, haksızlıkları!
Ve oturup yazmalısın tüm olup-bitenleri!
Susmamalısın, çünkü sen haklısın ve bunun için de militarizme, ırkçılığa, sömürüye, savaşa hayır demelisin!
***
Komşularla barış yapıp dost olmak yerine 'bir gece ansızın' meydan okumalarıyla düşmanlarımız çoğalıyor. Bu yüzden güvenlik birimlerini oluşturan askerlerimiz, yıllardır komşu ülke topraklarında savaş benzeri çatışmalara girip ya ölüyor ya da öldürüyor.
Çatışmalar bitmiyor fakat ülke kaynaklarımızın çok önemli bir kısmı uçak, tank, bomba, mermi gibi ölüm makinalarıyla harcanıyor. Yoksul halk hem bu ağır faturaları ödüyor hem de geleceği olan gençlerini, canını malını kaybediyor. Halkımız çok darda hem de çok zorda.
Bir de 24 Şubat 2022'de başlayan Rusya'nın Ukrayna'yı işgali var ki! 'Domino etkisi' yaratan bu haksız savaş, dünyanın önemli bir enerji ve beslenme zincirini kopardı. Bu bizde ve Avrupa'nın her yerinde çok sıcak günler yaşattı, daha da yaşatacak gibi.
Önümüzde de kocaman bir kış, hanelerde işsizlik, açlık, soğuklar ve bir de genel seçimler var.
Halkımız bu olup-bitenleri yaşadı fakat buna sebep olanlardan henüz hesap soramadı. Bu olayların failleri ekranlarda ve meydanlarda devamlı nutuk atıyor, halkı algılarla avutup, masallarla uyutmak ve olup-bitenleri unutturmak, tek adam iktidarını sürdürmek istiyorlar.
Bunun için de sık sık yeni algılar bulup gündemi değiştiriyorlar.
Günlerden beridir ülkenin gündemi:
Halkların Demokratik Partisi (HDP).
"Bir HDP'li 'bakan' olabilir mi?"
Yat kalk bunu dinliyoruz.
HDP ne zaman ve kimden 'bakanlık' istemiş, duyan bilen yok!
HDP böyle bir gündemimiz de, böyle bir talebimiz de yok diyor.
Ama ekran başına dizili lafçılar paslaşıyor, bazen de bağrışıyorlar.
Haydi varsayalım ki, HDP bakanlık istemiş!
Peki, bu bir suç mu?
HDP'liler de diğer parti adayları gibi yasalarda belirtilen koşullara uyarak halkın oylarıyla milletvekili seçilmediler mi?
Peki, diğer parti mensubu milletvekilleri; cumhurbaşkanı başbakan, bakan, oluyor da niçin HDP'liler olamıyormuş!
Peki, bunda bir saçmalık, bir tuhaflık yok mu?
Varsayalım ki, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar; İçişleri, Dışişleri, Adalet veya Eğitim bakanılıklardan birisine atandı!
Bu atama büyük bir alkış almaz mı?
Bugünlerde hem iktidar hem de muhalefet HDP karşıtlığında, ya da Kürt karşıtlığında büyük birliktelik sağlamış görünüyor.
Çünkü onların büyük koroları, sıkça detone olsa bile, akortlu olarak 'İstemezük!' naraları atabiliyor.
Peki, bu zıtların birlikteliğini ne/nasıl sağlamış biliyor musunuz?
Cevabı, HDP tüzüğünde saklı, bu tüzük HDP'yi kısaca şöyle tanımlıyor:
"Tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan halkların, inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte demokratik halk iktidarını hedefleyen, barışı ve halkların kardeşliğini savunan bir siyasi partidir."
Demek ki HDP; kimliği, inancı, yaşam tarzı farklı olduğu için dışlanan halk ve grupların haklarını, eşitliği, demokrasiyi, çeşitliliği istediği hem de savaş karşıtı barışçı bir parti olduğu için dışlanmak istiyor.
***
Şimdi biraz da HDP ve Kürt karşıtlığında iktidarla söz birliği yapmış olan yerli ve milli 'Altılı Masa' sakinlerine bakalım. Bunlardan biri çaresiz, biri bağıran, dördü de etkisiz görünüyor. Bunların demokrasi anlayışları farklı fakat bir tek hedefleri var: ‘tek adam’ sistemini yıkıp iktidar olmak ve yeniden 'parlamenter sisteme geçmek.
Haydi diyelim ki seçimi kazanıp ‘tek adam’ sistemini yıktınız.
Peki ya demokrasi?
Kimlik, inanç, kültürlere özgürlük ve eşitlik tanımayan anlayışınız ne olacak!
İYİ Parti'nin turancı ülkücü ırkçılığı, demokrasiyle nasıl bağdaşacak?
Diyelim ki Süleyman Soylu benzeri olan İYİ Parti'den Yavuz Ağıralioğlu, İçişleri, Dışişleri, Adalet veya Eğitim bakanlıklarından birisine atanırsa, şimdikinden farklı neler yapabilir ki?
Demek ki 'Altılı Masa' önce demokrasi konusunda anlaşmalı diğer konular çok daha kolay olacak. Çünkü ırkçılıkla demokrasi bağdaşmaz.
*
Hani her tartışma çıktığında birileri: "Kürtlerin hangi hakları, neleri eksik ki?" derler ya.
Cevap veriyorum: Kürtlerin, kimlik, inanç ve kültür hakları gasp edilmiş.
Şimdi de diyecekler ki, şu cumhurbaşkanı, şu bakan, şu vali, şu general... Kürt ve Alevi!
Cevap veriyorum: Hayır, hayır yanılıyorsunuz!
Onlar kimliğini ve o kimliğin insan haklarını almamış, bu hakları istemeyi de kendileri için bir utanç saymış, asimile olmuş kişilerdir.
*
Son soru: Ekran ve meydanlardaki yeni gündem konusu ne olacak?
"Kılıçdaroğlu, Kürt ve Alevi acaba Cumhurbaşkanı olabilir mi?"
Emin Toprak- DOSTÇA
Sevgili Emin! Yazini ileri sürdügün düsüncelere tamamen katilarak büyük bir begeniyle okudum. Dilegim makaleni CHP yöneticilerinin de okumalari ve "...onun kisisel düsüncesi.." gibi sigliklardan ve korkakca tutumlardan vazgecek halklarin demokrasisi icin cesaretle diger demokratik kurum ve partilerle birlikte eyleme gecmeleridir...benimkisi bir hayal mi dersin?..... sevgiyle..dostlukla...
YanıtlaSilTek kelime:ALKIŞ!
YanıtlaSilSevgili arkadaşım.
YanıtlaSilKonuyu çok güzel anlatmışsın. Yıllardır zaten eksik olan; CHP'nin 6-7milyon oyluk kitleye yönelik söylemlerini açıkça ortaya koyamamasında. Sağ partilerle yola çıkmasında yatıyor. Neden bir HDP 'lı neden bakan olamasın diye düşünüyorum..
Sevgili Emin. Yeni sezonda sahalara dönüşün yine muhteşem oldu. Güzel yazıların ile bizi buluşturmaya devam etmen beni sevindirdi. Bu yazını da bir solukta okudum. Eline diline sağlık. Ben de yavaştan başladım ama senin yazıların bir başka. Benimkiler biraz doğaçlama oluyor. Yalnız yazının sonunda bahsettiğin HDP den bakan olur mu olmaz mı tartışması bana çok sığ geliyor. Ben şansen bakanın kimliğinden çok liyakatini önemsiyorum. Bakan yapıldıktan sonra bir de boyunlarına Türk, Kürt diye tanıtım kartı mı takacağız. Aynı şey inanç grupları içinde geçerli. %99 u müslüman ülke olarak başlayan cümlelerden yola çıkarak alnı secde görmüş olma kriterlerinin bizi getirdiği yeri hep yaşadık. Eğer benim inandığım gibi inanmayan birisi -hatta ateist bile olabilir-daha adil bir yönetim uygulayacak ise tercihim ondan yanadır. Galiba yine fazla uzattım ezcümle demem odur ki farklı bir kimlik,farklı bir inanç taşıdığı için insanlar bir yerlere getirilmemeli ya da bir şeylerden yoksun bırakılmamalıdır diyorum.
YanıtlaSil