Türkiye’de; “2016 yılında Cumhurbaşkanına
hakaretten 38 bin 254 ceza soruşturması açılmıştır.” Bu ve daha pek çok tuhaflık; Prof. Dr.
Yaman Akdeniz ve Yrd. Doç. Dr. Kerem
Altıparmak’ın hazırladığı “Türkiye’de Can Çekişen İfade Özgürlüğü”(*)
raporunda ...
“Gazete Duvar" sitesinden Serkan
Alan şu tespitte bulunmuş:
“Cumhurbaşkanı
Erdoğan hem Beştepe’de hem partisinin toplantılarında hem de katıldığı diğer
etkinliklerde son bir ayda bin 300 dakika konuştu.”
Bu 1300
dakika da yaklaşık 22 saat eder.
Kim bilir halka bu 22 saatlik ‘tek ses’i, her saat başı tekrar yaparak kaç saat dinletmişler!…
(Çünkü eğer iktidarı temsilen birisi konuşmaya başlamışsa, o an TV'de konuşan ve onu dinleyenler hiç önemsenmez, hemen normal yayın akışı durdurulur ve saatler süren “canlı yayın” bağlantısı kurulur. Ve bu konuşma her saat başı tekrarlarla dinletilir.)
AKP 5 Haziran’da iktidarı kaybetmişti ipe un sermek olan “istikşaf-i görüşmeler” ve terör olaylarının ülkede yarattığı korku ikliminde yapılan 1 Kasım seçimleri ile yeniden iktidar oldu.
(Çünkü eğer iktidarı temsilen birisi konuşmaya başlamışsa, o an TV'de konuşan ve onu dinleyenler hiç önemsenmez, hemen normal yayın akışı durdurulur ve saatler süren “canlı yayın” bağlantısı kurulur. Ve bu konuşma her saat başı tekrarlarla dinletilir.)
AKP 5 Haziran’da iktidarı kaybetmişti ipe un sermek olan “istikşaf-i görüşmeler” ve terör olaylarının ülkede yarattığı korku ikliminde yapılan 1 Kasım seçimleri ile yeniden iktidar oldu.
16 Nisan’da da YSK’nın onayladığı “mühürsüz” şaibeli sonuçlar ile
kazansalar bile, bu sürecin gizli kalan gerçekleri onlar için büyük bir korku
kaynağı oldu.
2019 yılında da üç önemli seçim var. Şimdiki asıl hedefleri ve tüm çabaları bu seçimleri tuzaklarla, hilelerle almak...
Bu seçimlerde kaybetmeyi önlemek için; OHAL
iklimi, KHK yaptırımları ve devletin tüm imkânları devrede…
“Bir gece ansızın” telaşı ile Meclisten; insan
haklarını, anayasal ilkeleri ve seçim güvenliğini yok sayan yasalar çıkarıldı.
Böylece şaibeli YSK geçmişi aklanacak, gelecek seçimler hilelerle fırsata dönüşecektir.
Bir de her gün başka bir TV kanalında boy
gösterdikleri için halka bıkkınlık veren sahibinin sesi bülbüller türedi. Bunlar
hep aynı nakaratlarla konuştuklarını bildikleri halde konuşmaya devam ediyorlar.
Çünkü bunlar; Faşist Goebbels’in, “Yalan ne kadar büyük olursa, o kadar kolay
geçer; ne kadar tekrar edilirse, halk o kadar inanır” sözü uyarınca, gündemi
oluşturmak için yalan tekrarları yapmakla görevlendirilmişler.
Devlet memuru olan bu tarafgir rektörler,
akademisyenler maaş aldıkları kurumlarından daha çok TV ekranlarında zaman geçiriyorlar.
Devlet kurumlarındaki, amir, memur, işçiler,
okullardaki yönetici, öğretmen ve öğrenciler verilen emir gereği; kalabalık
oluşturmak, alkış tutmak, algı yaratmak için meydanlarda… Düşünebiliyor musunuz bunun için ilkokul çocukları bile...
***
Ülkenin Cumhurbaşkanı,
aynı zamanda AKP Genel Başkanı. Cumhurbaşkanı ettiği yemine göre tarafsız olması gerekirken, kendisine
sağlanan dokunulmazlık zırhı ve tüm makam yetkilerini, AKP Genel Başkanı kimliğiyle
de kullanıyor. Böylece:
Bu tarafsız kişi;
İl ve ilçe, meydan, ekran dolaşıp, partisine biat etmeyen ülke nüfusunun yarısını
hedef alarak, bazılarını hain ilan edip meydan okuyor ve bağırıyor…
Bu tarafsız kişi; üniversite gençlerinin tartışmaları veya kavgalar
henüz soruşturulmadan ve daha kim suçlu, kim suçsuz belirlenmesi yapılmadan, kararını
vermiş bile. Bakın neler söylüyor:
"Bu gençlik orada lokum dağıtırken o komünist, vatan haini gençler onların bu masalarını dağıtmaya yelteniyorlar. Bunlar terörist gençler. Bu terörist gençlerle her türlü çalışmayı yapıyoruz, onu söyleyeyim. Onların eşkâllerini belirlemek suretiyle bu üniversitede okuma hakkını vermeyeceğiz."
Oysa, okuma hakkı, yaşama hakkı kadar kutsal olan bir insan hakkıdır. Ve o hakkı sorgulamadan, yargılamadan kimse engelleyemez der hukuk. (Ama karar verilmiş, artık o gençler okuyamaz!...)
Hangi sistemde, öfke ile, kin ile böyle kararlar verilebilir ki?!...
"Bu gençlik orada lokum dağıtırken o komünist, vatan haini gençler onların bu masalarını dağıtmaya yelteniyorlar. Bunlar terörist gençler. Bu terörist gençlerle her türlü çalışmayı yapıyoruz, onu söyleyeyim. Onların eşkâllerini belirlemek suretiyle bu üniversitede okuma hakkını vermeyeceğiz."
Oysa, okuma hakkı, yaşama hakkı kadar kutsal olan bir insan hakkıdır. Ve o hakkı sorgulamadan, yargılamadan kimse engelleyemez der hukuk. (Ama karar verilmiş, artık o gençler okuyamaz!...)
Hangi sistemde, öfke ile, kin ile böyle kararlar verilebilir ki?!...
İşte bu nedenle biz,
tek adam yönetimine hayır dedik.
İşte bu nedenle
biz, fırsatçının atı alıp Üsküdar'ı geçmesine hayır dedik.
İşte bu nedenle
biz, hak, hukuk, adalet, demokrasi dedik.
İşte bu nedenle
biz, yerli ve milli olmak yerine eşdeğer insan olalım dedik.
***
Mahzuni Şerif, “Dost Uyan" türküsünde böylesi tuhaflık ve tuzakları göremeyenlere şöyle seslenir:
“Ateş düşmüş döşeğine
Sen gene uyursun gene
Elini vicdan üstüne
Koy uyan nolur uyan”
(*) https://www.englishpen.org/wp-content/uploads/2018/03/Turkey_Freedom_of_Expression_in_Jeopardy_TUR.pdf
Merhaba dostum. Yazının yoruma gerek olmadığı kadar açık anlamış sorunu. Burada esas sorun yurttaş sorumluluğu taşıyanların sorumluluklarının ne kadar bilincinde olduğu? Bu soruya olumlu cevap veremedikçe tuhaflıklar ve tuzaklar sürgit devam edip gidecek.
YanıtlaSilEn çok Mahsun-i Şerifin deyişine takıldım,herkes bunu duymalı ve de buna uymalı.
YanıtlaSil