“Halk
birleşmeye görsün, hiçbir güç yenemez...”
(Şili
direniş hareketinin simgesi olan şarkıdan…)
Anayasalar toplumun uzlaşı sözleşmeleridir. Bu
uzlaşıda toplumu dengede tutan (sacayağı olan) değerler bulunur. Bunlar:
- Herkese eşitlik, özgürlük, düşüncelerini ifade etme gibi insan haklarını sağlayan Demokrasi...
- Her kişinin inancına saygı duyulması, devletin tüm inançlara eşit uzaklıkta durmasını sağlayan Laiklik…
- Yasama, yürütme, yargıda; Kuvvetler Ayrılığı ve Hukukun üstünlüğü…
Gibi
Cumhuriyet’in
değer ve ilkeleridir.
Yıllardan beri tüm partiler seçim bildirgelerinde,
faşist darbe anayasasını değiştirme sözleri verip nutuklar söyledi, göstermelik
toplantılar yaptılar… Olmadı beceremediler.
Son birkaç haftadır Millet Meclisi’nde gündem anayasa
değişiklikleri oldu. Bu kez hangi ortak paydada anlaştıkları anlaşılmayan,
iki(!) parti; vekillerin vicdan sesine engel olmak için gizli oylama kuralını
hiçe sayıp, gözcüler eşliğinde açık oylamaya geçtiler. Mecliste yaşananları ve
konuşulanları millet görmesin/duymasın diye de meclis TV'yi kapalı tuttular…
Böylece uzlaşıdan uzak, demokrasiye tuzak bir düzenleme hazırladılar:
Ne yapmak istediler ve neyi başardılar... Acaba, Demokrasi/Laiklik/Kuvvetler Ayrılığı Hukukun
Üstünlüğü özelliklerini mi güçlendirdiler?
-Hayır!... Var olan; yarım ya da çeyrek parlamenter demokrasiyi
bile insanlarımıza çok gördüler, günlerce uğraşıp, bir partinin başkanı ve bağımsız olmayan biri için Tek Adam Sistemini kurdular.
***
Düşündükçe, okudukça, duydukça ve oynanan bu
tiyatroyu (belki de piyes demek daha uygun) izledikçe insan sarsılıyor adeta…
Nasıl olur bir başbakan, bakanlar, yüzlerce parlamenter kendilerine verilen görev ve
hakları hak etmediklerini düşünür ve "yetkilerini tek
adama devretme yarışı"na girerler?!..
Nasıl olur da görevlerini gereğince yapmak yerine,
bu görevleri “tek adama” bırakmak
için küfürleri, kavgaları, yaralayıp, yaralanmayı bile göze alırlar?
Nasıl?!...
Olsa olsa, bu kişilere bulundukları makamlar
bahşedilmiş, yani hak etmeden aldıkları veya miras kaldığını
düşünebilirsiniz.
Bu durumun (halin) psikolojide tanısı: özgüven eksikliğidir. Bu duygu; “Ben yapamadım, beceremem, yetersizim, gereksizim … O yapsın.
/ Ben oynamayacağım O oynasın…” anlayışıdır. Her grupta, her takımda
bazı kişilerin, zaman zaman bu duyguyu yaşaması, bu anlayış içinde olması
yadırganmaz (aksine) bunun geçici olduğu düşünülerek, hoşgörüyle karşılanır ve
o kişilere yardım edilir.
Ama bizim yaşadıklarımız farklı bir durum, bizim grubun veya takımın hepsini sarmış bu
duygu… Günümüzde güvenliği, eğitimi, ekonomisi
zor durumda olan ülkemizi, sayıca güçlü fakat özgüvensiz olan bir iktidar OHAL ile
yönetiyor.
Parlamentoyu oluşturan vekilleri
parti başkanları belirleyip, bizlere oylatarak seçtiriyor. Doğaldır ki o parlamenterlerin parmakları, seçici olan
liderlerin işaretiyle, inip kalkıyor. Onlar ne
isterse o oluyor, ne derlerse alkış alıyor...
Acaba erdemi hiçe sayıp, gizli olması gereken oyu, açıkta
kullanma yarışı, telaşı ve korkusu;
FETÖCÜ olmadığını kanıtlama, bir daha
seçilmeyi garantileme ve tek adama bağlılık işareti mi?
Vekillerimiz eğer son haftalardaki bu canhıraş
uğraşlarını; özgürlükçü ve demokratik bir anayasa için harcayıp, var olan
çeyrek demokrasiyi geliştirselerdi o zaman yurdumuz da herkesin barış içinde
yaşadığı bir yer haline gelebilirdi.
Hükümet
Sözcüsü Numan Kurtulmuş, "Her türlü tedbirlerimizi alıyoruz,
referandumda evet oyundan sonra bu terör örgütlerinin hiçbir sesi çıkmayacak
hale gelirler.” Demiş. Eğer yaşasaydı liderleri Erbakan gülerek sorardı:
Peki,
15 yıldır tüm yetkiler sizin elinizde iken ne yaptınız? …!!!
***
Yapılacak
halkoylaması ile Demokrasi, Laiklik, Kuvvetler Ayrılığı ve Hukukun üstünlüğü'nün geleceği oylanıyor. İşte bu nedenle çok
çok çok önemli bir oylama…
Sonuç olarak; hepimizin selamlaştığı arkadaş ve komşularından
bazıları AKP, bazıları MHP taraftarı olup evet diyecek değil mi? O halde şimdi hedefimizde onlar var.
Evlerine, işyerlerine
konuk olsak çaylarını içip, onlara; daha daha
fazla güç isteyen ve doymak bilmeyen bu obur iştahlı anlayışı teşhir edip oynanan piyesin yanlışlarını
bıkmadan anlatsak...Ve bu hukuksuzluklara dur demek için de;
Rumca; Όχι, Ermenice; No, Lazca;Va, Çerkezce; Ha’u, Gürcüce; Ara, Kürtçe; Na, Türkçe; HAYIR! Deyip;
Her
birimiz sadece bir "evetçi"yi HAYIR demek için ikna edersek bu iş tamamdır…
Herkes bu konuda üzerine düşeni yapmalı. Bu işin geri dönüşü olmayacak. Even sonrasını düşünemiyorum bile.
YanıtlaSilDeğerli arkadaşım, eğitimlerimizi tamamlayıp, mücadele yol haritamızı belirledik gibi.Şubat başı yollardayız. Bir yetmez her aileden bir kişi hedefliyoruz. Ve mümkünse ailenin anası konumundakileri. Zira Biz analar ve kadınlar barışa ve özgürlüğe giden yolu açmak uğruna canımızı veririz. Gazamız mübarek olsun.
SilNurhan Hanım; Katınız için çok teşekkür ederim. Herkesin hele hele analarımızın canları bize çok lazım. Onlar bizim yaşam kaynaklarımız... Barışı ve özgürlüğü direnerek, çoğalarak kazanacağız. Saygı ile...
SilDoğru. Hayır demek bir siyasi tercih değil; onun ötesinde kişinin kendinin nasıl yönetilmek istediğini ifade etmesi. Yani kendinin kendini ilgilendiren kararları hep tek bir kişi mi belirlesin yoksa demokrasilerde olduğu gibi kendi seçtikleri yoluyla mı? belirlensin.
YanıtlaSilYani tek kişinin toplumun adına her şeye karar vermesine ne diyorsun? Soru tam da bu. Herkes tercihini bu soruya cevap olarak "EVET veya HAYIR" diye kendi verecek.