Etkili ve yetkili makamda olanlar, daha çok da politik kaygıları olanlar her saldırı sonrası, her katliam oluşunda veya ibrenin
başka yöne çevrildiğini anladıklarında, bazen solo, bazen koro şeklinde bir ve beraber olma çağrıları yaparlar.
Ülkece ne çok ihtiyaç duyduğumuz, ne kadar da güzel bir çağrı değil mi?
Tabii ki bu ‘bir ve beraber olmak’ için, içerik ve ilkelerde anlaşma olursa…
Ülkece ne çok ihtiyaç duyduğumuz, ne kadar da güzel bir çağrı değil mi?
Tabii ki bu ‘bir ve beraber olmak’ için, içerik ve ilkelerde anlaşma olursa…
Bir olmak;
“birlerin” tek tek tornadan çıkmışçasına
benzeşmesi, özdeş olması, kişiye özel özgünlüklerinin yok olması, aynı soy, aynı din, aynı dil, aynı kültür, aynı
anlayış ve aynı düşünce içinde olması demek değil ki.
Bir olmak; gündelik hamaset dilinde kullanıldığı gibi, tek…, tek…’leri sıralayıp kendi soyunu, kendi dilini, kendi dinini, kendi kültürünü, kendi rengini, kendi yaşam tarzını dayatıp, kendi benzeri kılmak, kendi çadırının altına çağırmak, değil ki!..
Bir olmak; gündelik hamaset dilinde kullanıldığı gibi, tek…, tek…’leri sıralayıp kendi soyunu, kendi dilini, kendi dinini, kendi kültürünü, kendi rengini, kendi yaşam tarzını dayatıp, kendi benzeri kılmak, kendi çadırının altına çağırmak, değil ki!..
Bir olmak; müzikte;
armoni, resim'de; harmoni, matematikte; ortak payda, siyasette; koalisyon, yaşamda ise; kutuplaşma ve farklılıkların demokrasi içinde, uyuşması,
kaynaşması, insanların birbirine saygı içinde yaşamasıdır.
Şimdi de 'bir ve beraber olma' çağrısı yapılan ülkemize
bakalım:
- Komşularında olan savaşa bir şekilde katılınmışsa…
- Yasama, yürütme ve yargı, tek adama bağlanmaya çalışılıyorsa…
- Anayasa değişikliklerinde toplumsal uzlaşı yerine sayısal üstünlük aranıyorsa...
- İnançlar, kimlikler, diller, yaşam tarzları sorgulanıp ötekileştirme oluyorsa…
- Eğitim, Diyanet ve vakıfların gölgesinde İmam-Hatip sistemine geçmişse…
- Laiklik denen ilke yok edilmiş ve okullarda zorunlu din dersleri veriliyorsa…
- Fetvalarla, hutbelerle Sünni yaşam tarzı herkese dayatılıyorsa…
- Sokaklarında nice üniversiteli işsiz, güçsüz, güvencesiz bulunuyorsa…
- Asker sırası gelen herkese gel, vergi isterken öde bakalım deniyor fakat işe alırken; “sen neyi yaparsın” demek yerine, “sen kimin adamısın” deniyorsa…
- Vekillerin, senden olmayanı, sözünü dinlemeyeni, karşı olanları tutuklanıyorsa…
- Seçilmişler eğer senden değilse, hapse atılıp, yerine kayyım atanıyorsa…
- Taraflı olmayan, ‘senin doğrularını(!)’ savunmayan, yazar, çizerler tutuklanıyorsa…
- Ehil olmayan ve havuza girmeye direnen gazete, TV, hatta Zarok (çocuk) TV bile kapatılıyorsa…
- …
(İsterseniz listeyi daha fazla uzatmadan sadece yukarıdakilerle yetinelim
ve düşünebilen herkese soralım):
Sizce bu, “bir ve beraber olma” çağrıları samimi mi?
...
Sizce bu, “bir ve beraber olma” çağrıları samimi mi?
...
Peki, bu iklim
kime yarar?
Bu soruya hiç kuşku yok ki herkes "TERÖRE!.." diye tek bir cevap verecektir.
Çünkü onuru ile oynananlar, hiç sayılanlar, ötekileştirilenler, hakkı yenenler… Kolayca terörün tuzağına düşer, ona ortam sağlar, ona vitamin olurlar.
Ve tüm bu yaşananlara rağmen; "Gel bir ve birlik olalım” dersen, karşındaki
senin samimi olmadığını anlar ve Âşık İhsani’nin diliyle ÇEKİL BE!... derse…
Eğer istenseydi; Gezi’de, Dolmabahçe’de, 7 Haziran’da, 15
Temmuz gecesi TBMM’de ve (eksik, güdük bırakılan) Yenikapı’da ortaya çıkan ortak anlayış ile, "bir ve beraber olmak"
sağlanır, son bir buçuk yılda yaşanan, ölümler, acılar ve korku iklimi olmazdı.
Aslında bir ve beraber olmak için, şimdi
bile geç kalmış değiliz, yeter ki, herkesin; onuruyla, kimliğiyle, özgünlükleriyle birlikte var olabileceği bir ortam oluşsun. Yeter ki samimiyet olsun, o zaman... Ele ele tutuşup, güzel yarınlar birlikte yaşanabilir.
***
Devletin
etkin ve yetkinlerine çağırı:
Eyyy, bu
kanlı gidişe dur demesi, insanları huzur içinde yaşatıp, can ve mal güvenliğini
sağlaması gereken devletin etkin ve yetkinleri:
İnsanlarımız bir yanda gözyaşı ve çığlıklarla canlarını toprağa verip, onların
yasını tutarken, diğer yanda da; işsiz,
evsiz-barksız kalışlarına, kışı nasıl geçireceklerine, nasıl hayatta kalacaklarına
dair derin düşünceler içindeler. Onlar ve onların duygudaşları bu katlanması zor durumu; meydanlarda, TV
ekranlarında, gazetelerde, sosyal medyada konuşarak, yazarak, çizerek protesto
edebilirler.
Neden onlara karşı acımasız sınız?
Neden onlara karşı acımasız sınız?
Sizler bu acılar karşısında;
- “Vatan, millet, Sakarya” deyip, intikam nutukları atmayın,
- Ötekiler yaratmayın,
- Ağlayıp, ağıt yakmayın (yalnız kalanlar, darda olanlar ve güçsüzler ağlar),
- Çare bulucular ağlamaz, iş yapar!..
- Çocuklarımız için şehitlik istemenizi de istemiyoruz.
- Var olmanın asıl amacı; yaşamaktır, yaşamak!…
Siz önce;
- Bu savaşların ve bu terörün oluş nedenlerini araştırın,
- Bataklıkları kurutun,
- Daha kurulmamış tuzakları,
- Başka acıları, başka ölümleri önleyin,
- Şiddeti şiddetle değil akılla, siyasetle durdurun,
- Demokrasi içinde barışı sağlayın…
Sizin göreviniz, sadece yaşamı kolaylaştıracak bir iklim oluşturmaktır.
Merhaba dostum.Kuşkusuz haklısınız; ama bu birlik ve beraberlik çağrılarının üzerinde gitmeye; birliğin ve beraberliğin kitlelere doğru dille anlatmamıza engel değil. Kimileri karanlık dünyaları için diktatörlük birlik beraberlik çağrısı; kimileri barı ve demokrasi içinde demokratik bir yaşam için birlik beraberlik çağrısı yapacak. Milyonlar kime inanırsa ona yönelecek. Ve zaten başka çare de yok.
YanıtlaSil