Hani insan aynaya bakarken görmek istemez ya kendine ait bazı görüntüleri... İşte onlardan birkaçı: yılların yorgunluğu ile gözler altına sinmiş
torbacıklar, şayet kalmışsa, ağarmış, seyrelmiş saçlar, kıvrım kıvrım olmuş
çene altı ile yanaklar…
Bu istenmezlere bakıp; “Geçmişte
böyle değildim, ama yıllar yıllar geçti. Üzülme boş ver, olacak bu kadar…” Deyip konuşursun ‘içindeki sen’ ile.
Ve içindeki sen’e destek olup, çıkıverir orta
yere yaşama tutkusu, elinden tutar
seni kendinle barışık olarak ayırır seni aynanın önünden…
Eğer barışık ayrılmazsan ne mi olur?
-Günün zehir olur…
***
Sonra evrilir, ekran
olur aynalar, bu kez sadece seni değil; çevreyi, sokağı, toplumu, komşuyu,
dünyayı yansıtır sana.
Ekranlar:
Bazen, ‘Dünya’nın en fakir
devlet başkanı’ unvanını almış
Uruguay’lı halkına tutkun mutlu mesut Jose Mujika’yı.
Bazen, ovadaki kuzuya, suyumu bulandırıyorsun diye savaş açan dağ başındaki kurt
misali, mutluluğu başka halkların mutsuzluklarında, tokluğunu, başkalarının
açlıklarında arayıp savaş açanları.
Bazen, koltuğu için
kardeşlerine/halkına savaş açmış diktatörleri…
Bazen de, elinde din kitabıyla
şehirden şehre, ülkeden ülkeye koşturup dinleyicilerine, diğerlerini
yuhalatıp herkese aynı uzaklıkta olduğunu söyleyen sinirlileri…
Ve sen bunların tutkunlarını,
yardakçılarını, parazitlerini gördüğünde:
Yine konuşmaya başlar ünlemli,
sorulu çığlıklarla içindeki sen: …, Neden?!..
***
Bu kez ekrana dönüşen aynalar daha acımasızdır. Görüntüdeki katkını/payını sorgulatır
sana; anne olarak, baba olarak, seçmen olarak, çalışan olarak…
Bu
güzellikler ve kötülüklerde katkın var mı, varsa nedir? Diye…
Artık, boş ver, olur
böyle şeyler diyecek olan yaşama tutkun da kurtaramaz seni… Düşünebilecek
durumda isen eğer, yüzleşmek zorundasın kendi kendinle.
Ben de kendimi kurtaramadım ekrana dönüşmüş aynalardaki
yansımalardan, masaya yatırdım 40 yıllık eğitimci mesleğimi ve diğer
kimliklerimi.
Üzgünüm, suçlu buldum kendimi…
Emin Toprak- DOSTÇA
Bu yazı Radikal
Blog’da:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder