O güzel insan da Yaşar Kemal'in peşi
sıra...
"GÜZEL İNSANLAR GÜZEL ATLARA BİNİP
GİTTİLER"
Mardin-Cevizli (Cevzat) köyünün (5 sınıfı bir arada)
İlkokulu öğretmeni iken sınavını kazandığım Atatürk Eğitim Enstitüsü Eğitim
Bölümü’nde okumak için görevimden istifa edip İstanbul’a gelmiştim. Bu bölümün
sınavına girebilmenin ön koşulu en az 5 yıl ilkokul öğretmenliği yapmaktı.
Okulu bitirdiğimizde ise, o büyük amacımız gerçekleşecek ya Öğretmen Okulları
Meslek Dersleri Öğretmeni ya da İlköğretim Müfettişi olacaktık…
Ekim 1973 Bakanımız Mustafa Üstündağ, bu tarih ve sonrasında
yaşamımızı etkileyen önemli değişiklikler oldu. O güne kadar yatılı öğrenci
alan okulumuz artık bizi barındırmayacak ev arayacağız… Sınavı kazanmış olmanın
sevincini yaşayıp mesleğimizden ayrılmamızdan yaklaşık bir ay sonra, sınavı
kazananlar yedek listesinde olan arkadaşlarımız, öğretmen olarak İstanbul’a
atandı ve yeni açılan gece bölümümüzün öğrencisi oldular… Biz ise 5 yıllık
mesleğimizi bırakıp öğrenci olmuştuk. Bu da, en az 3 yıl ana-baba parası yemek
zorunda kalacağımız anlamına geliyordu… Okulumuza yakın yerlerde
kiralık öğrenci evleri arıyor, bazılarımız barınma ve karın tokluğuna yatılı
okullarda etüt ablası/abisi olarak çalışıyoruz. Kimliğimiz değişmiş;
müdür-öğretmen-hane reisi iken öğrenci olmuştuk.
Eğitim Enstitüsü Eğitim Bölümlerine “Amcalar Bölümü” de
denirdi. En küçüğü 23 yaşında olup peş peşe dizili (bazı iletişim güçlükleri
olmasına karşın) sıralarda kızlı-erkekli oturduk dersliklerimizde.
Dersliklerimizi Üniversitelerin 400-500 kişilik derslikleri ile karşılaştırınca
kendimizi daha şanslı sayardım. Çünkü bu dersliklerde kendimizi daha iyi ifade
eder, öğretmen ve arkadaşlarımızı daha iyi tanırdık…
Özet olarak; öğretmen iken öğrenci olmuş, sahip olduğumuz
kürsümüzü/masamızı kaybetmiş öğrenci sırasına oturmuş, ders verirken ders
verilen olmuş, anlatırken anlatılanlar olmuş ve öğrenci psikolojisine
girmiştik… Okulu bitirmeye bir yıl kala, tüm ülkede sular ısındı; hak
arayışları, grevler, boykotlar, mitingler, işgaller ve sokaklarda öldürülen
gençlerimiz/insanlarımız…
İşte bu acılı yıllarda, öğrencilerine değer veren, onları
dinleyen, onlara sahip çıkan, ufuk kazandıran, yaşamımıza renk katan,
öğretmenliğine hayran olduğumuz pek çok öğretmenimiz oldu. Bunların ilk
sırasında da KEMAL SÜREKLİ öğretmenimiz yer tutmaktadır…
Öğrencisi olmaktan onur/gurur duyduğum ve ilkleri yaşadığım KEMAL
SÜREKLİ;
- O, istese mevcut bilgileriyle
40 değil, 400 dakika da ders anlatırdı. Fakat O, her dersi için özel bir
hazırlık yapar konu ile ilgili kaynakları tarar böylece her gün
kendisini güncelleyen bir öğretmendi.
- O, sınıfa girip cebinden küçücük
kâğıt parçalarına yazdığı güncel notları önüne koyduğunda hepimiz dikkatle
ve hayranlıkla onu dinler, notlar alır sorular sorardık. Bize reçete
cevaplar vermez, karşı sorularla, soruyu sorana cevaplatmaya çalışırdı…
- O, alışık olduğumuz sınav sistemini
uygulamazdı. Sorusunu sorar, kitap defter açık şekilde sınav yapardı.
Çünkü O, öğrencisinde yaratıcılık ve öznellik arardı.
- O, öğrencisini sadece okulda, derste
değil, sokakta evinde de ziyaret eder, sosyal ve psikolojik sorunlarına Rehber
olurdu…
- O, (herkesin esas duruşta dinlediği)
12 Eylül paşaları/albaylarına okulun açılış töreninde demokrasi
dersi veriyordu…
- O, çevre tutkunu bir insandı. Her dersin
bir bölümünde, plansız kentleşme sonucunda olası çevre felaketlerini
anlatır orman ve denizlerde yaşamın son bulmasını insan yaşamının da
sonu olarak görürdü...
- O’nu ben 3 yıllık öğrenci
gözlemlerim ve duygularımla anlattım. Oysa O, 91 yıllık bir çınar; Akçadağ
Öğretmen Okulu, Bolu Öğretmen Okulu, Sivas Öğretmen Okulu, Edime Öğretmen
Okulu Müdürü olarak, Atatürk Eğitim Enstitüsü ve Marmara Üniversitesi
Eğitim Fakültesinde ülkemize nice eğitimciler kazandırmış bu iyi insan…
İşte O değerli insanı 10 Mart 2015 günü
kaybettik. Ama anılarıyla, öğrencileriyle, öğretileriyle yaşayacaktır.
Umarım ve dilerim çocukları da onun “notlarını” kitaplaştırarak paylaşırlar…
Tüm eğitimci, akraba ve dostlarının
başı sağ olsun.
Işıklar içinde yatsın...
Emin Toprak- DOSTÇA
Bu yazı Milliyet Blog'da:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder