İstanbul’da doğmadım, (kısa gidiş-dönüşlerle birlikte) 41
yıldır İstanbul’da yaşıyorum. “Gezi Parkı” nedeniyle yaşananların da etkisi
olsa gerek, doğduğum yer kadar, yaşadığım yeri de düşünmek zorunda olduğumu
anladım. Bir kentin sorunları ile nüfus ve nüfus artışı oranı arasında ‘doğru
orantı’ vardır.
O halde, kentimizin sorunlarını
konuşurken, sayılarla da tanımamız gerekir.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) tarafından 28 Ocak 2013 günü
açıklanan bilgilere göre, Türkiye nüfusunun 75.627.384 kişi olduğu ve bu
nüfusun 13.854.740 kişisinin de İstanbul'da yaşadığı belirlenmişti.
Sabah gazetesi TÜİK bu verilerden yararlanarak 16 Eylül 2013
günü bir yorum-haber yapmıştı. İstanbul’un, 122 ülkeyi geride bırakan nüfusa
sahip olduğunu, son 4 yılda nüfusuna 1.157.576 kişi eklediğini, böylece,
İstanbul nüfusunun; her 4 ayda bir Tunceli, 5 ayda bir Kilis, 6 ayda bir
Gümüşhane ve 7 ayda bir Artvin kadar arttığı tespitinde bulunmuştu.
TÜİK’in 29.01.2014 günü açıkladığı son verilere göre ise;
Türkiye nüfusu, geçen yıla göre 1.040.480 kişilik artış (
yılda %1,37) göstermiş ve 76.667.864 olmuştur.
İstanbul nüfusu ise, 305.727 kişilik artış ( yılda %2,21) göstermiş
ve 14.160.46737 olmuştur.
Yerel yöneticilerimizin birinci görevi, kentimizin bu kadar
hızlı büyümesi ile ortaya çıkan, sosyo-ekonomik-kültürel sorunlara çözüm aramak
ve insanca yaşama koşulları sağlamak olmalıdır.
1994 den bu güne (yirmi yıldır) İstanbul’u aynı görüş
yönetiyor. Ve bu yönetim anlayışı asıl görevini unutmuşcasına, nerede bir yeşil
alan, dere yatağı, hatta deprem olduğunda toplanma ve çadır alanları olarak
belirlenen yer varsa buraları imara açmış, buralara dikey beton yığını konutlar
ve AVM’ler yapımı için izin vermiş. Durmadan dikine büyütüyorlar İstanbul’u.
Her halde, bu kulelerde yaşayanların hiç yere inmeyeceklerini
düşünüyorlar.
Oysa kent büyüdükçe, yaşam kaynakları olan; deniz, orman,
baraj, su havzası, dere, çayır, park, kanallar…, küçülüyor.
Ya,kenti taşıyamayan yollar!
Kuyruklarda kısalan ömür!
Yollarda yok olan zaman ve kaynaklar!
Havaya salınan zehir!
Yok olmaya başlayan, deniz, orman ve sular!
Bozulan ruh sağlığımız!
Eve yorgun, işe yorgun gelen insanlarımız!
...
Bu sorunlar ve yapay nüfus artışlarına neden olan iç göçleri
azaltacak önlemler, çözümler aramak yerine, TOKİ ve müteahhitler
ortaklığına rant yaratmak için arsa bulma kurumu haline getirdiler tüm
belediyeleri. Oluşturulan konut stokları ile, “İstanbul’da herkese yer
var, gelin, koşun, gelin! ” dercesine iç göçlere davetiye çıkardılar.
Belediyelerin öncelikli görevlerini unuttular, unutturdular.
Bu günlerde, tepeden verilen emir ve onaylarla, yerel
yönetimlere ait imar yetkilerine müdahale edilerek değiştirildiğini duyduk,
okuduk ve gördük. İşte bu konuda iki önemli tanığın söyledikleri:
Birinci tanık: Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, (Başbakan Erdoğan için): “Belediye
Başkanlığı'nı hiç bırakmadı, bütün yüksek yapılar onun onayıyla yapıldı."
Dedi.
İknci tanık: Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, o da Ertuğrul
Günay’ı doğruladı ve “Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar
planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan'ın onayıyla yapıldı.” Dedi.
Daha ne desinler?
Ayrıca hepimiz tanık olmuştuk, Başbakan Erdoğan:
Tüm karşı duruşlara rağmen, ucube dediği Kars'taki
İnsanlık Heykeli'ni yıktırmış.
İstanbul’un 8 bin yıl öncesi tarihine ışık tutacak olan
Marmaray kazı buluntuları için: “Marmaray projemiz var, basit çanak çömlek
hikâyesi bize dört sene kaybettirdi.” söyleminde bulunmuştu.
Özetle; Kentin imar durumuna
göre belediyelerin projelere verdiği onayları beğenmeyip, bir çizik
atan, müteahhitlerin yararını düşünerek + kat onayları veren, ucube
diye, sanat eserini yıktıran, çanak çömlek diye, 8 bin yıl öncesi
insanlık mirasını aşağılayan, yok sayan, bir Başbakanımız var.
Beykoz’da 172 senelik Polenezköy var. Gürültü, trafik ve
yorgunluktan kaçanların adeta sığındıkları bir yer burası. Daha çok hafta sonu
buraya giden aileler, doğal güzellikler içindeki bahçeli ev, butik otel ve
pansiyonlara konuk olur, temiz hava soluyup, yürüyüş, spor ve piknik yaparlar.
İşte bu özellik ve güzellikleri nedeniyle de Polenezköy, “Tabiat parkı”
ilan edilmiştir.
Ama gelin görün ki Polonezköy imara açılıyor! Haberleri
yankılandı, yazılı ve görsel medyada.
Sonunda buraya da göz diktiler açgözlüler! Sırada kim bilir
daha nereler var?
Kendime henüz bu soruyu sormuştum ki , “Doğal sit alanı
olan Bozcaada Akvaryum Koyu yapılaşmaya açılıyor!” haberleri düştü
ortalığa…
Tam da bu haberlerin çıktığı günlerde (manidar değil bir
rastlantı), 12 Ocak 2014 günü Radikal gazetesi; “Parklar akıl sağlığını
koruyor” başlığı ile bir haber verdi okuyucularına.
“Parklar akıl sağlığını koruyor” haberi; İngiltere'de 40 bin hane halkı üzerinde yapılan bir araştırmanın kısa
özeti imiş. Bence kentimizi yönetmek isteyenler de (eğer kentte
yaşayanların akıl sağlığına önem veriyorlarsa), bu araştırmanın tüm detaylarını
bulup incelemeli, kentimiz için de bu tür araştırmaları yaptırmalı…
Bizler de, kentimizin sorunlarını çözmek ve çevremizi yok eden
katliamları durdurmak işini sadece yerel yöneticilerimize bırakmamalıyız.
Değişik parti ve görüşten tüm insanlarımız ve STK’lar demokratik haklarımızı
kullanıp; sokağımıza, mahallemize, parkımıza, kültür merkezimize, kentimize,
çevremize sahip çıkmalı.
Ve “İstanbul Hepimizin Sahip Çıkalım!” sloganını
haykırmalıyız.
Peki bu slogan yeter mi?
-Hayır!
O halde ne diyelim?
- Bu yurt hepimizin, sahip çıkalım!
Peki, bu slogan yeter mi?
-Hayır, bu da yetmez!
Öyle ise;
Bu dünya hepimizin, sahip çıkalım!...
Bu yazı Milliyet Blog'da:
http://blog.milliyet.com.tr/istanbul-hepimizin--sahip-cikalim-/Blog/?BlogNo=451212
Emin Toprak- DOSTÇA
Bu yazı Milliyet Blog'da:
http://blog.milliyet.com.tr/istanbul-hepimizin--sahip-cikalim-/Blog/?BlogNo=451212
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder